İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî


Hamd, yüce "Allah'a mahsustur. O'na hamdederiz, ondan, yardım dileriz. Günahlarımızın affını isteriz, O'na tevbe ederiz, nefislerimi¤zin şerrinden, yaptıklarımızın fenalıklarından O'na sığınırız. Allah, kimi doğru yola eriştirirse artık onu saptıracak hiçbir kimse yoktur. Kimi de saptırırsa onu, doğru yola ulaştıracak yoktur.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed'e hidayet önderleri olan, kendilerine uyulduğu takdirde doğru yol bu¤lunan, o nurlu ashabına salat'ü selâm, olsun.

O ashab ki Peygamber Efendimiz (S.A.V) haklarında şöyle bu¤yurmuştur : «Ashabım, yıldızlar, gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulmuş olursunuz.»

Milli Eğitim Bakanlığı genel kültür merkezi, ilim tahsiline kapı¤ları açmayı, bu husustaki engelleri kaldırmayı, kültürlü insanlara kolaylıklar sağlamayı planlamıştır. Böylece aydın kişiler her ilmin meyvesini elde etsinler, halk tabakasına ağır gelmeyecek, aydınla¤rın da zevkini tatmin edecek bir üslupla yazılan, akli verilerden isti¤fade etsinler. Bu maksatla adı geçen Kültür Merkezi, felsefe, tarih, teknik ve dini ilim dallarında bin kadar kitap yayınlamayı öngör¤müş ve Allah (C.C.)'m yardımıyla bu büyük İşi mükemmel bir büyük işi mükemmel bir şekilde başarma çalmışması içinde yayınlamayı programladığı eserlerin bir çoğunu yaymianuştar.

Bu başardı merkez benden, bir takım zor meseleleri kolaylaştı¤rıp, herkesin anlayabileceği bir şekilde kaleme almak suretiyle, İs¤lâm mezhepleri hakkında bir kitap yazmamı istemişti. Meydana ge¤tirilecek bu kolay eser'öyle bir eser olmalıydı ki onu kims.e yadırga¤masın, açık seçik olsun, bütün kültürlü insanlar, onun ihtiva ettiği meseleleri anlamakta güçlük çekmesin ve îslâmî mezheplerin, dü¤şünce aşamalarım kolaylıkla kavrasın.

İslâm mezhepleri, inceledikleri meselelere göre çeşitli kısımla¤ra ayrılmışlardır.[2]

a) İtikadı mezhepler:
Bunlar, inancın temel meselelerinde ihtilâf etmemiş (kulun, yap¤tığı işleri cebren mi yoksa kendi isteğiyle mi yaptığı meselesinde ol¤duğu gibi) kelamcilarm ihtilaf ettikleri feri meselelerde ihtilaf et¤mişlerdir. Meselâ: Bütün mezhepler, îslâm inancının cevherini teşkil eden, Allah'ın birliği mevzuunda ittifak etmişlerdir.[3]

b) Siyasî mezhepler:
Bunlar, Halifenin seçim şekli ve benzeri meselelerde ihtilaf et¤mişlerdir, ilerde bu mezhepleri ve herbirinin izlediği metodu anla¤tacağız.[4]

c) Fıkhı mezhepler:
Fıkıh; insanların birbirleriyle olan münasebetlerini, Kur'an-ı Ke¤rim ve sünnet-i seniyye ile beyan edilen, kul ile Allah arasında olan ibadete ait meseleleri tanzim eder.

Bu konuları etraflıca incelemek, büyük eserlerin yazılmasını ge¤rektirir. Bunun içindir ki biz, meseleleri kolaylaştırmakla birlikte az ve öz olarak aktarmaya çalışacağız. Ancak, meseleleri kısaca anlat¤maya çalışsak da, bütün konulan bir kitapta toplamak mümkün de¤ğildi. Bunun için bu kitapta sadece siyasî ve itikadi mezhepleri zik¤redeceğiz. Fıkhı mezhepleri ise başka bir kitaba bırakmayı uygun gördük.

İnşallah yakında okuyuculara o bölümü de sunmaya muvaffak oluruz. Başarı Allah'tandır. Doğru yola sevkeden O'dur. Her zaman olduğu gibi bu işimizde de bize başarı ihsan etmesini niyaz ederiz. O, ne güzel mevla, ve ne güzel yardımcıdır.

Muhammed EBU ZEHRA[5]


Giriş


Bu bölümde, insanların herhangi bir gerçek hususunda görüşle¤rinin değişik oluşunun ve ihtilaf etmelerinin sebeplerini izah edece¤ğiz ve müslü m anların, herkesçe kabul edilen, hiçbir kimsenin inkâr edemediği ve ihtilafa düşmediği îslâmm temel prensiplerinde ittifak etmelerine rağmen, îslâmm fer'i meselelerini anlamada düşünce metodlarının değişik oluşu sebeplerini anlatacağız.[6]



I. İnsanların Düşüncelerinin Değişik Oluşu:


Şu, bir gerçektir ki, insanların düşünceleri değişiktir. Bir kısım âlimler «insanoğlu ilk yaratılışından beri bu kainata felsefî bakış¤larla bakmaktadır.» diyorlar. Biz de deriz ki: Bu bakışların sebep olduğu hayal ve tasavvurlar, insanların gördükleri ve ilgilerini çe¤ken şeylerin farklı oluşuna göre değişmektedir, fnsanoğlu, medeni¤yet ve ilerleme yolunda her adım attıkça ihtilaflar artmış ve bu ihti¤laflardan, çeşitli felsefî, sosyal ve ekonomik doktrinler meydana gel¤miştir.

Eğer biz, ihtilafların asıl sebeplerini saymaya ve belirli sayılar¤la tesbit etmeye kalkışacak olursak, elbette ki buna gücümüz yetmez. Zira ihtilaf nedenleri pek çoktur. Bir sınırlama yapmaksızın bir kıs¤mını zikretmeye çalışalım.[7]


1) İhtilaf Konusu Meselelerin Aslında Açık Olmayıp Kapalı Oluşu :


Eskidenberi felsefeciler, bir kısım kapalı mevzuları izah etmeyi kalkışmışlardır. Aslında bu konuları idrak etmek çok zor, anlama yolları da değişiktir. Bu sebeple felsefecilerden her biri sadece kendi gözünün gördüğü, aklının idrak edebildiği ve düşüncesinin ulaşa¤bildiği hususları anlamaya çalışmıştır. Belki de hepsinin görüşü bir¤leştiği takdirde incelenen meselenin gerçek yönü ortaya çıkabilir.

Herbirinin tekbaşma görüşü, ise gerçeğin ancak bir bölümünü yansıtabilir. Bu hususta Eflatun şöyle der. «İnsanlar, her yönüyle gerçeği idrâk edemedikleri gibi ondan tamamen uzak da olmazlar. Her insan, gerçeğin bir yönünü idrak eder. Şu misal, bunun Örneği¤dir: Birkaç kör, filin yanına varırlar, herbiri, onun bir organını tu¤tar, eliyle kontrol eder ve onun ne olduğunu kendine göre hayal eder. Onun ayağını yakalayan, filin ağaç gövdesine benzeyen uzun ve yu¤varlak bir yaratık olduğunu anlatır. Sırtına ulaşan, onun yüksek te¤pelere benzeyen bir yaratık olduğunu söyler. Kulağını tutan ise, onun, düz, ince, katlanan ve açılan bir yaratık olduğunu söyler. Gö¤rüldüğü gibi, bunlardan herbiri, gerçeğin sadece bir kısmını idrak edebilmiş, diğer arkadaşlarını yalanlamış, Fil'in yaratılışını anlat¤ma hususunda hatâ ettiklerini ve cehalete düştüklerini iddia etmiş¤lerdir. Görüyorsunuz bunlar, doğru söylemede nasıl birleşmişler sonra aralarına nasıl yalan ve hata girmiş ve onları ihtilafa düşür¤müştür...» Zaten ihtilaflar birçok kerede meselenin kapalı veya zor oluşundan değil, ihtilaf eden taraflardan'herbirinin, diğerinin görü¤şünü bilmeyişinden doğar. Bu sebeple Sokrat şöyle der: «Münakaşa konusu olan şey bilindiği takdirde her münakaşa biter.»[8]



2) Arzu, Heva Ve Heveslerin Ve Mizaçların Değişik Oluşu:


İnsanların, ihtilafa düşme sebeplerinden biri de arzuların, heva ve heveslerin değişik oluşudur. Zira kişilerin arzulan, hevesleri yo mizaçları, birbirinden farklıdır. Herkes, meseleleri kendi istek ve eğilimine göre kavrar. Bu hususta Spinoza şöyle der: «Bize eşyayı güzel gösteren, basiretimiz değil, arzu ve meyillerimizdir.» Evet, ar¤zular ve istekler, gerek düşünceye gerekse eşyanın iyi veya kötü ol¤duğuna karar veren değer ölçüsüne hakimdir. Yine aynı mevzuda William James şöyle der: «Felsefe tarihi, beşerî mizaçların çatışma tarihidir. Bu çatışmanın, edebiyat, fen ve devlet idaresi alanlarında büyük bir rolü vardır.[9]



3) Branşların Değişik Oluşu :


İnsanların, ihtilaf etme sebeplerinden biri de branşlarının ve yö¤neldikleri şeylerin değişik oluşudur. İnsanların hayatta çeşitli mes¤lek kollarına yönelmeleri, her meslek sahibini kendi mesleğine uy¤gun bir şekilde düşünmesine ve görüşlerinin o yöne yönelmesine selerin üçüncü cildinde bu mevzuda şöyle denir: «ölçüler çok çeşitli ve çok farklıdır, her sanat ve ilmin ve bunların kurallarının, kendi¤lerine göre ölçüsü vardır. Meselâ: Fıkıhcılarm ölçüleri, tıbbiyele¤rin ölçülerine benzemez. Astronomların ölçüleri gramercilerin ve[10] lamaların ölçülerine benzemez. Mantıkçıların ölçüleri cedelcilerinkine benzemez. Bunların ölçüleri ise tabiat ve ilahiyatçılarmkr benzemez.» Aynı mevzu hakkında çeşitli ilim adamlarının, branşla¤rının değişik olması sebebiyle düşünce ölçülerinin de değişik olma¤sı, her ölçü sahibinin başkasıyla ihtilaf etmesini gerektirir. Zira herkes, kendi düşüncesine ve kendi branşının metoduna göre hareket eder. İlnvi kelâmcılarla fıkıhçılar arasında, Kur'an-ı Kerim'in (Mah¤luk) «yaratılmış» olduğu mevzuunda ihtilaf etmeleri bu kabilden bir ihtilaftır. Çünkü, bunların ihtilaf etmelerinin asıl sebebi, metod-larının değişik olmasıdır. Fıkıhcılarm ölçüleri, sadece Kitap ve sün¤nete dayanırken ilm-i kelamcılar, mücerret akli ölçülere son derece önem vermektedirler.[11]



4) Eskileri Taklid:


İhtilaf sebeplerinden biri de, eskileri, objektif bir bakışla değer¤lendirip kafa yormadan onların düşüncelerini olduğu gibi kabul et¤mektir. Zaten insanlarda başkalarını taklid etme temayülü devam¤lı vardır. Bu temayül, farkında olmadan insanlara yön verir, zaman¤la kutsallaştırman bir takım düşünceler, insanların kalelerine hakim olur ve artık onlan, bu düşüncelerin iyiliği veya kötülüğü hakkın¤da bir takım- deliller bulmaya sevkeder. Bu tutum, elbetteki insan¤ları, ihtilafa ve kısır çekişmelere itecektir. Çünkü herkes, farkına varmadan, şartlanmış olarak münakaşaya girer. Diğer yandan tak¤litçilik, taassubu doğurur. Zira kişinin kutsal kabul ederek taklid et¤tiği görüşler onu, bu görüşler hakkında mutaassıp olmaya sevkeder. Aşın bir taassubun bulunduğu yerde, asın bir ihtilafın meydana gelecoği iso muhakkaktır. Taassup, sinir sisteminin zayıflığından ve meseleyi her yönüyle kavrayamamaktan meydana geldiği gibi, çok az olarak da inancın kuvvetli oluşu taassuba sebep teşkil edebilir.[12]