2) Hilafet Anlaşmazlıkları:


Siyasî ihtilaflara yol açan en önemli sebeplerden biri de, İslâm ümmetini idare etmek için Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'e kimin daha iyi halife olacağı meselesidir. Bu ihtilaf, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 'in vefatından hemen sonra ortaya çıkmış, Medine'nin yer¤lileri olan ensar, «Peygamberi biz barındırdık, ona biz yardım ettik, halife olmaya biz daha layıkız.» diyor. Mekke'den Medine'ye hicret eden muhacirler ise «Biz daha önce müslüman olduk, halifeliğe bia daha layıkiz» diyorlardı. Fakat, ensarın kuvvetli imanı, ihtilafı sona erdirdi. Artık ondan ortada hiçbir eser kalmadı. Ne varki ihtilaf da¤ha sonra yeniden alevlendi ve başka bir şekilde tekrar ortaya çık¤tı. Halife olma hakkı, Kureyş'in hepsine mi aittir? Yoksa sadece Hz. Ali ve evladına mı aittir? Yahutta bu hak herhangi bir kabile ve aile ayırdetmeksizin, bütün müslümanlara mı aittir? Çünkü bütün müslümanlar Allah katında eşittir. Bu hususta Allah Tealâ şöyle bu¤yurur : «Şüphesiz ki Allah katında en üstününüz, ondan en çok kor-kanınızdır.»[24] Peygamber Efendimiz (S.A.V.) de şöyle buyurur: «Ey insanlar, iyi bilin ki Rabbiniz birdir, babanız birdir. İyi bilin ki Arabin, Arap olmayana, Arap olmayanın Arab'a, kızıl derilinin siyaha, siyahın kızıl deriliye hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak Allah'dan korkma iledir.»[25] Bu ihtilaflar sebebiyle müslümanlar, Havaric, Şia gibi guruplara ayrılmışlardır.[26]



3) Müslümanların, Eski Din Mensuplarından Birçoğuna Komşu Olmaları Ve Eski Din Sahiplerinden Bir Kısmının İslama Girmeleri:


Eski dinlerin mensuplarından birçoğu İslâm dinine girdi. Yahu¤diler, Hristiyanlar ve ateşperestler müslüman oldu. Bunlar îslâma girdiklerinde eski dinlerinden kafalarında kalan düşüncelerini ta¤mamen söküp atamamışlardı. Çünkü bu düşünceler onların hisleri¤ne hakim olmuştu. îşte bu sebeple onlar İslâmî meseleleri eski inanç¤larının ışığı altında mütalâa ediyorlardı. Müslümanlar arasında, eski dinlerinde münakaşa konusu olan «Kulun, yaptığı işlerde ser¤best veya mecbur olması, (cebir ve ihtiyar), Allah Tealâ'nın sıfatla¤rının, zatının aynı veya gayri olduğu» gibi meseleleri yaymaya ça¤lışıyorlardı.

Şu gerçeği de ifade etmemiz gerekir ki, eski din mensupların¤dan îslâma girenlerden, eski dinlerinden kafalarında bir takım kalın¤tılar bulunmasına rağmen, samimi olarak îslâmı kabullenenler yanmda görünüşte İslama giren fakat gerçekte onu kabul etmemiş, sadece müslümanlann dini ile oynamak ve onların arasında sapık fikirleri yaymak için İslâm'a giren kişiler de vardı. Bunun içindir ki Müslümanlann arasında zındıklar ve diğer sapıklar gibi yıkıcı dü¤şünceleri yayan kişiler de bulunmuştur. Bu hususta îbn Hazm «El Fisal» adlı eserinde şu hususları zikretmektedir.

«Bu guruplardan çoğunun, İslâm dininden çıkış sebebi şu idi: Farslar (İranlılar) geniş bir ülkeye sahiptiler, bütün milletler üze¤rinde nüfuzları vardı, kendilerini çok beğenirlerdi. Kendilerini «hür» ler ve diğer insanları da kendilerine «köle» kabul ediyorlardı. Çok küçümsedikleri Araplar tarafından devletlerinin yok edilmesi onla¤ra çok ağır geldi. Büyük bir felakete uğramış gibi oldular. Bu neden¤le çoğu zaman İslama karşı tuzaklar kurdular ve savaştılar. Her te¤şebbüslerinde de Allah Tealâ hakkı galip getirdi. Farslardan bazıla¤rı görünüşte müslüman oldu. Ehl-i Beyti sevdiklerini ve Hz. Ali'ye yapılan zulümlere karşı çıktıklarını iddia ederek Şiileri kendilerine çekmeye çalıştılar. Nihayet onları İslâm çerçevesinin dışına çıkar¤dılar.»

İbn Hazm'den nakledilen bu sözler her nekadar Abdullah b. Sebe'ye tâbi olan Sebeiyye fırkası gibi sadece sapık bir Şii gurubunu misâl veriyorsa da benzeri birçok guruplar için de geçerlidir. Aslın¤da her fırkada bu tiplerden bulmak mümkündü. Murtezilede îbn Ravendi, müşebbihe ve mücessimede benzerleri gibi.[27]

Müslümanlann ihtilafa düşme sebeplerinden biri de bu tercü¤me hareketi idi. Tercüme edilen felsefî eserlerin meydana gelen ih¤tilaflarda büyük bir tesiri görülmekte idi. Çünkü birçok felsefî eği¤limler, kâinat, madde ve tabiat ötesi mevzulannda eski teoriler îs¤lâmî düşünceye saldırmışlardır. İslâm âlimleri arasında bile eski felsefecilerin düşündüğü gibi düşünen ve onların yolunu tutan kişi¤ler çıkmıştır. Abbasi devrinde Yunan ve Roma'da ortaya çıkan So¤fistler gibi bir kısım şüpheci insanlar türemiştir. Bu düşünce tarzın¤dan çeşitli mezhepler meydana çıkmış, bunun dinî düşüncelerde bi¤le etkisi görülmüştür. îslâmî inançlar hususunda, felsefeciler gibi düşünenler görülmüştür. Meselâ, Mutezilîler İslâmî inançlan isbat hususunda felsefecilerin metodundan hareket etmişlerdir.Bugün elimizde bulunan Îim-I kelam, gerek Mutezilîlerin metodu gerekse ehl-i sünnetin onlara cevap yermeleri şekliyle, bir takım mantıki kı¤yaslar, felsefî ta'lüler ve mücerred aklî incelemelerden başka birşey değildir.[28]



5) Birçok Kapak Meseleleri İncelemeye Girişmek:


îslâm âlimleri arasında, itikadı meseleleri ispat hususunda fel¤sefi düşüncenin yayılması, îslâm âlimlerini, insan aklının kesin ve değişmez neticeler elde etmeye gücünün yetmediği meseleleri incelemeye sevketmiştir. Meselâ: Allah.Teala'nın sıfatlarının ispatı veya nefyi, Allah'ın kudreti yanında kulun kudreti ve benzeri meseleler bu kabildendir. Çünkü bu gibi meseleleri incelemek, ihtilaflar için bü¤yük kapılar açar. Zira görüşler değişik olur, metodlar çeşitli olur, herkes, diğerinden başka bir tarafa yönelir. Belki de ilm-i kelamcıların ihtilaf ettiği mevzuların bir çoğu bu tip kapalı meselelerdir.[29]



6) Çeşitli Hikâyeleri:


Hikâyeler Hz. Osman (R.A.) devrinde ortaya çıkmış, Hz. Ali (R..A.) bunları hoş görmemiş, hattâ hikayecileri camilerden kovmuştur. Çünkü bunlar, insanların kafasına bir kısım hurafe ve efsaneler so¤kuyorlardı. Bunların bir kısmı tahrife uğrayan eski dinlerden kaynaklanıyordu. Emevîler devrinde ise hikayeciler çoğalmıştır. Bun¤lardan az bir kısmı dürüst insanlar olduğu halde çoğu kötü kimse lerdi. Belki de tefsir ve îslâm tarihi kitaplarına birçok Israiliyatın gi¤riş sebebi bu hikâyelerdir.

Bu asırda ortaya çıkan bütün hikâyeler, henüz olgunlaşmamış ve çeşitli meclislerde anlatılan bir takım ilkel düşüncelerdi. Bunla¤rın, ihtilafa sebep olacakları pek tabii idi. Özellikle hikayeci, herhan¤gi bir mezhep sahibinin veya bir düşünce liderinin yahut bir hüküm darın taraftarı olur da diğer bir hikayeci de bir başkasının taraftar olursa, elbetteki bunların sebep oldukları ihtilaf, halk tabakasın? da sıçrar ve çok kötü neticelere götürür.

Nitekim çeşitli îslâmî dönemlerde bu neticeler fiilen görülmüştür.[30]



7) Kur'an-ı Kerim'de Mânâsı Kesinlikle Anlaşılamayan Müteşabih Âyetlerin Bulunması:


Allah Teaîâ bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: «Sana kitaî. indiren O'dur. O'nun bir kısmı âyetleri muhkemdir,

mânâsı açıktı Bu âyetler, kitabın esasıdır. Diğer bir kısım âyetleri de müteşabîhti: anlaşılması güçtür. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açıklamak nîyetiyle müteşabih olanlarına Oysa bunların açıklamasını sadece Allah bilir, llteıde İler! miş olanlar ise, «Biz bunlara iman ettik, hepisi rabbimizin katındadır» derler. Bunları ancak akıl sahipleri düşünür.»[31] Bu âyet-i Keri¤me ile Kur'an-ı Kerim'de müteşabih âyetlerin bulunduğu ifade edil¤mektedir. Bunlar vasıtasıyla, Allah Tealâ müminlerin imanlarında samimi olup olmadıkları hususunda onları imtihan etmektedir. Bu gibi âyetlerin var oluşu, âlimlerin, Kur'an-ı Kerim'de bulunan mâ-teşabih âyetler üzerinde ihtilaf etmelerine sebep olmuştur. Birçok zeki âlimler bunları te'vil etmeye ve gerçek mânâlarını anlamaya çalışmışlar ve te'vil ederken de kendi aralarında ihtilafa düşmüşler¤dir. Diğer bir kısım âlimler ise bu gibi âyetleri te'vil etmeye giriş¤memişler bu hususta susmayı tercih etmişler ve şu âyetle Allah'a (C.C.) duada bulunmuşlardır. «Onlar «Rabbimizî bizi hidayete er¤dirdikten sonra kalbimizi haktan çevirme. Bize kendi katından rah¤met ihsan et Şüphesiz ki sen, çok bağışta bulunansın.»[32] derler