[center][b]MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ (K.S.) [/b]

[img(143,94)]http://www.kalbesimya.com/images/stories/hz.ali.gif[/img][/center]



Yüce ruhlu Mevlana, büyük bir hoşgörü sahibiydi. Ancak bu hoşgörüsü, büyük bir Müslüman olmasından ileri geliyordu. Yoksa bazılarının tahrif veya ters yorumlarıyla, kendilerine maletmek istedikleri gibi Mevlana, Kur'an ve sünnetten taviz veren bir mutasavvıf değil; Kur'an'ın bekçisi, sünnetin tatbikçisi idi. Şu rubaisi, bunu açıkça göstermektedir:



[b]Ben sağ olduğum müddetçe, Kur'an'ın kulu ve kölesiyim
Ben Muhammed Mustafa'nın yolunun tozuyum
Benim sözlerimden bundan başkasını, kimse naklederse
Ben ondan da bezginim, o sözlerden de bezmişim.[/b]



Yüzyıllar boyu, Türk ve Müslüman aydın ve şairlerine örnek olan yüce Mevlana, batılı şair ve mütefekkirlerini de etkilemiştir. Nitekim; Goethe gibi batının en büyük şairlerinden biri, sırf onun eserlerini okuyabilmek için, Farsça öğrenmiştir. Zahir ve batın, nazari ve ameli bir tarzda ömür süren Hz.Mevlana'nın, bir yabancı gözü ile nasıl takdir edildiğini, Von der Porten'ın şu sözleri ne güzel ifade etmektedir:

- “ Bir sihirbazın değneğini takip eder gibi insan, bu adama kapılmaktan kendisini alamaz. Bizi yedi kat gökten geçirdikten sonra, ışığa ve bütün alemi kaplayan düşünceye ulaştırır.”



Onun bu yüksekliğini temin eden; Kur'an ve hadislerden aldığı ilhamdır. Çünkü Mevlana Nur-u Muhammedi'den daha büyük bir kaynak kabul etmemiştir. Daima Ku'an ve hadis ve onların meyveleri olan İslam ilimlerinden feyzini almıştır.



Mevlana önce bir ilim adamı , sonra da bir gönül hakimidir. İnsanları –özellikle güçsüz insanları- sever, onları tasasız ve mutlu bir hale getirmek isterdi. Bir yaz günü Karaman'da bir inşaatta çalışırken kendisine sunulan buzlu suyu reddetmiş:

-“ Mesele benim susuzluğumu gidermek değil, burada çalışan yüzlerce işçinin susuzluğunu gidermektir.” demiştir.



[b]Rahmetullahi aleyh rahmeten vasia[/b]