[size=9]Kurban, kurban bayramı günlerinde ibadet niyetiyle belli hayvanlardan birini
keserek yapılan bir ibadettir. Kurban, Allah Tealâ'nın ihsan buyurduğu varlığa
bir teşekkürdür.
[b]Kurban ibadeti İslâmiyetten önce de vardı
[/b]
Cenab-ı Hakk'ın dostu olma şerefiyle şereflenmiş bir peygamber olan İbrahim
(a.s.) bir adakta bulunmuş, bir oğlu olduğu takdirde onu Allah'a kurban
edeceğini adamıştı. Aradan geçen zaman içerisinde oğulları olmuş ama o, adağını
nasılsa unutmuştu. Rüyada oğlunu kurban ediyor görmüş ve irkilmişti. Hz. İbrahim
bu rüyayı üç ayrı gece görmüştür. Peygamberlerin rüyası vahiy olduğu gibi onlar
tarafından yapılan tabirleri de vahiydir. İbrahim a.s. da rüyasını, oğlunu
kurban etmesi gerektiği şeklinde tabir etmiş ve böylece bu tabir de vahiy
olmuştur. Artık Hz. İbrahim'in bu vahyi yerine getirmesi gerekiyordu.
Elbette bu çok zordu ama Allah'tan aldığı vahye uymaması daha zordu. İbrahim a.s
büyük bir imtihan karşısında olduğunu anladı. Hiç tereddüt etmeden Allah'a
teslim oldu ve durumu oğlu İsmail aleyhi's-selâm'a açmaya karar verdi.
Şimdi konu ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'in açıklamalarını dinleyelim: Allah
Teala buyuruyor:
"[b]İbrahim 'Ey Rabbim, bana iyilerden (bir oğul) ihsan et' dedi. Biz de
kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince,
'Ey oğlum, ben seni rüyamda boğazladığımı gôrüyorum, bir düşün, ne dersin ?'
dedi. (İsmail) Babacığım, sana ne emrolunuyorsa yap. İnşaallah beni
sabredenlerden bulacaksın.' dedi. Her ikisi de Allah'a teslim oldular (Allah'ın
emrine boyun eğdiler). İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırdı. Biz de ona şöyle
seslendik: 'Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki bu
apaçık bir imtihandı.' Dedik ve ona (İsmail'e karşılık ) büyük bir kurbanlık
fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selam
olsun İbrahim'e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü 0, bizim
mümin kullarımızdandır." (1)
Görülüyor ki, Kur'an da Hz. İbrahim'in gördüğü rüyanın vahiy olduğunu teyit
etmiştir. Çünkü Cenâb-ı Hak kendisine seslenirken: "Ey İbrahim, gördüğün rüyaya
gerçekten sadakat gösterdin[/b]." buyurmuştur.
İbrahim a.s, Allah'ın emrine boyun eğerek oğlunu kurban etmek üzere şakağı
üzerine yatırınca Cenab-ı Hak, İsmail'in yerine bir koyun kurban etmesini
emretmiştir. Bu, Allah'ın insanlığa büyük bir lütfudur. Allah, insanları Hz.
İbrahim'in aracılığı ile insanı kurban etmekten korumuş olmasaydı muhtemelen
insanlar, insan kurban etme, gibi korkunç bir geleneğe sahip olabilirdi ve
insanları bu korkunç gelenekten kimse de kurtaramazdı.
İbrahim a.s oğlu yerine Cenâb-ı Hakk'ın kendisine gönderdiği koçu kurban
etmiştir. Böylece kurban Hz. İbrahim'den sünnet olarak bize intikal etmiştir.
Kurban, insanın Allah'a yaklaşmasına ve O'nun rızasını kazanmasına vesile olan
bir ibadettir. "Kurban"kelimesinde bu mana vardır. İnsan kurban kesmekle İbrahim
(a.s.) gibi Allah'a ve O'nun emirlerine bağlılığını, gerekirse O'nun rızasını
kazanmak için her fedakârlığa katlanacağını göstermiş olur.
Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her şeyde esas olan iyi niyettir.
Kurbanda da böyledir, iyi niyet ve ihlas esastır. Bakınız, bu konuda Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"[b]Onların (kurbanların ) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat O'na
sadece sizin takvanız ulaşır.[/b]'' (2) Esasen Allah Teâla ancak takva
sahiplerinin yapmış oldukları ibadetleri kabul eder. Maide suresindeki şu ayet-i
kerimeler bu konuyu bir örnek vererek açıklıyor. Allah Tealâ buyuruyor.
"[b](Ey Muhammed) Onlara Adem'in iki oğlu ile ilgili haberi hakkıyle oku. Hani
her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul
edilmemişti (Kurbanı kabul edilmeyen ötekine).
-Seni öldüreceğim, demişti. Diğeri ise :
- Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder, dedi ve devam etti :
"Allah'a yemin ederim ki sen beni öldürmek için bana el uzatsan da ben seni
öldürmek için sana el uzatacak değilim. Ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan
korkarım[/b].'' dedi. (3)
Görülüyor ki, kurban kesenlerden biri iyi niyeti ve Allah'tan korkması sebebiyle
sunduğu kurban kabul görmüş, diğeri ise kötü niyeti sebebiyle kurbanı kabul
edilmemiştir.
Sevgili Peygamberimiz de bu konuda şöyle buyurmuştur :
"[b]Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise
eline geçecek olan ancak odur.[/b]''(4)
Kurban, İslâm'daki sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir başka örneğidir. Her
gün dünyada sayısız hayvan kesilir ve bundan çoğunlukla varlıklı kimseler
yararlanır. Halbuki kurban bayramında kesilen kurbanlardan daha çok yoksullar ve
hayır kurumları istifade eder.
[b]Kurban Bir İbadet midir Yoksa Gelenek midir?
[/b]
Kurban bir gelenek değil, kitap ve sünnetle meşrûiyeti sabit olan bir ibadettir.
Kurban da zekat gibi Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Kurbanlık deve ve sığırlar, Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin
için onlarda hayır vardır. O halde onları ön ayaklarından biri bağlı olduğu
halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit
onların etlerinden yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin.
Böylece onları sizin emrinize verdik ki, şükredesiniz."(5)
Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Ademoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir
iş yapmamıştır. Şüphesiz ki o kesilen kurban kıyamet günü boynuzları ve kılları
ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında
kabul görür. Öyle ise gönüllerinizi kurban ile hoş edin."(6)
Peygamberimiz kurbanı tavsiye ederlerken kendileri bizzat kurban keserek de
örnek olmuşlardır. Müslim'in rivayetine göre Enes (r.a.) şöyle demiştir :
"[b]Allah'ın Resûlü, beyaz renkli iki koç kurban ederdi.[/b]" (7)
[b]Kurbanın Hükmü
[/b]
İslâm alim ve müçtehitleri kurbanın hükmü hakkında farklı içtihatlarda
bulunmuşlardır.
İmam Azam Ebû Hanife'ye göre kurban vaciptir. Delili de:"Rabbin için namaz kıl
ve kurban kes"( âyet-i kerimesinin delâletiyle peygamberimizin :
"Kimin hali vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgahımıza yaklaşmasın."(9)
Hadisindeki vaid (korkutma) dır. Böyle bir korkutma ancak vacip olan bir
ibadetin terki için yapılır. Yani İmam Azam demek istiyor ki, kurban vacip
olmasaydı peygamberimiz onu terkedene böyle bir tehditte bulunmazdı.
Şâfiî, Mâliki ve Hanbelîler ile Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf'a göre ise kurban
vacip değil, sünnet-i müekkededir.(10)
Kurbanın sünnet olduğunu söyleyenlerin dayandıkları delillerin bir kısmı
aşağıdaki hadis-i şeriflerdir:
Ümmü Seleme (r.a.)' den rivayete göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Bilinen on gün girdiği vakit elinde kurbanı olup kurban kesmek isteyen kimse
(bedeninden) asla bir kıl almasın, tek bir tırnak kesmesin."(11)
Bu hadis-i şerifte Peygamberimiz kurbanı kişinin isteğine bırakmıştır. Bu ise
onun vacip olmadığını gösterir.
Bir başka hadis-i şerif ise meâlen şöyledir:
"Üç şey vardır, bunlar bana farz, size nafiledir. Onlar da vitir, kurban ve
kuşluk namazıdır."(12)
Kurbanın hükmü (yani vacip mi sünnet mi olduğu) hakkındaki bu farklı görüş ve
içtihatlar sebebiyle; bir kimsenin zekât, hac, sadaka-i fıtır, ve kurban borcu
olduğu halde vefat edip bu borçlarının ödenmesi için malının üçte birini vasiyet
etse (ki ancak malının üçte birini vasiyet etmeye mezundur) malının üçte biri
yeterse borçlarının tamamı ödenir. Malının üçte biri borçlarını ödemeye
yetmediği takdirde önce zekât borcu ödenir. Çünkü borçların içerisinden önemli
olanı zekâttır. Bu borcu ödendikten sonra malı artarsa haccı yaptırılır. Bundan
sonra sadaka-i fıtır borcu ödenir. Daha sonra da malı kalırsa kurban borcu
ödenir.
[b]Kurban Kimlere Borçtur?
[/b]
Kurban, mukim olan ve sadaka-i fıtır nisabına malik olan her kadın ve erkek
müslümana vaciptir.
Bu tariften şu anlaşılıyor: Müslüman olmayan, seferde bulunan müslümana ve fakir
olana kurban vacip değildir.
Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer seferde bulunduklarında kurban kesmemişlerdir. Şayet
seferde olan kimse kurban kesmek isterse, kurban kendisine vacip olduğu için
değil, nafile olarak kesebilir, kesmediği takdirde sorumlu olmaz.
İmam Azam Ebû Hanife ile Ebû Yusuf'a göre kurbanın vacip olmasında akıl ve
erginlik çağına gelmiş olma şart değildir. Yani zengin olan çocuğun ve delinin
mallarından babaları veya vasileri kurban keserler. Bu kurbanlardan sadece
kendileri yiyebilir, başkaları yiyemez.
İmam Muhammed ile İmam Züfer'e göre kurbanın vacip olması için akı1 ve erginlik
çağına gelmiş olma şarttır. Bu itibarla zengin olan çocuklarla deli olanların
mallarından kurban kesilmez. (13) Fetvâ da bu görüşe göredir, yani zengin de
olsalar çocuklarla delilerin kurban kesmesi gerekmez. (14) [/size]
keserek yapılan bir ibadettir. Kurban, Allah Tealâ'nın ihsan buyurduğu varlığa
bir teşekkürdür.
[b]Kurban ibadeti İslâmiyetten önce de vardı
[/b]
Cenab-ı Hakk'ın dostu olma şerefiyle şereflenmiş bir peygamber olan İbrahim
(a.s.) bir adakta bulunmuş, bir oğlu olduğu takdirde onu Allah'a kurban
edeceğini adamıştı. Aradan geçen zaman içerisinde oğulları olmuş ama o, adağını
nasılsa unutmuştu. Rüyada oğlunu kurban ediyor görmüş ve irkilmişti. Hz. İbrahim
bu rüyayı üç ayrı gece görmüştür. Peygamberlerin rüyası vahiy olduğu gibi onlar
tarafından yapılan tabirleri de vahiydir. İbrahim a.s. da rüyasını, oğlunu
kurban etmesi gerektiği şeklinde tabir etmiş ve böylece bu tabir de vahiy
olmuştur. Artık Hz. İbrahim'in bu vahyi yerine getirmesi gerekiyordu.
Elbette bu çok zordu ama Allah'tan aldığı vahye uymaması daha zordu. İbrahim a.s
büyük bir imtihan karşısında olduğunu anladı. Hiç tereddüt etmeden Allah'a
teslim oldu ve durumu oğlu İsmail aleyhi's-selâm'a açmaya karar verdi.
Şimdi konu ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'in açıklamalarını dinleyelim: Allah
Teala buyuruyor:
"[b]İbrahim 'Ey Rabbim, bana iyilerden (bir oğul) ihsan et' dedi. Biz de
kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince,
'Ey oğlum, ben seni rüyamda boğazladığımı gôrüyorum, bir düşün, ne dersin ?'
dedi. (İsmail) Babacığım, sana ne emrolunuyorsa yap. İnşaallah beni
sabredenlerden bulacaksın.' dedi. Her ikisi de Allah'a teslim oldular (Allah'ın
emrine boyun eğdiler). İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırdı. Biz de ona şöyle
seslendik: 'Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki bu
apaçık bir imtihandı.' Dedik ve ona (İsmail'e karşılık ) büyük bir kurbanlık
fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selam
olsun İbrahim'e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü 0, bizim
mümin kullarımızdandır." (1)
Görülüyor ki, Kur'an da Hz. İbrahim'in gördüğü rüyanın vahiy olduğunu teyit
etmiştir. Çünkü Cenâb-ı Hak kendisine seslenirken: "Ey İbrahim, gördüğün rüyaya
gerçekten sadakat gösterdin[/b]." buyurmuştur.
İbrahim a.s, Allah'ın emrine boyun eğerek oğlunu kurban etmek üzere şakağı
üzerine yatırınca Cenab-ı Hak, İsmail'in yerine bir koyun kurban etmesini
emretmiştir. Bu, Allah'ın insanlığa büyük bir lütfudur. Allah, insanları Hz.
İbrahim'in aracılığı ile insanı kurban etmekten korumuş olmasaydı muhtemelen
insanlar, insan kurban etme, gibi korkunç bir geleneğe sahip olabilirdi ve
insanları bu korkunç gelenekten kimse de kurtaramazdı.
İbrahim a.s oğlu yerine Cenâb-ı Hakk'ın kendisine gönderdiği koçu kurban
etmiştir. Böylece kurban Hz. İbrahim'den sünnet olarak bize intikal etmiştir.
Kurban, insanın Allah'a yaklaşmasına ve O'nun rızasını kazanmasına vesile olan
bir ibadettir. "Kurban"kelimesinde bu mana vardır. İnsan kurban kesmekle İbrahim
(a.s.) gibi Allah'a ve O'nun emirlerine bağlılığını, gerekirse O'nun rızasını
kazanmak için her fedakârlığa katlanacağını göstermiş olur.
Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her şeyde esas olan iyi niyettir.
Kurbanda da böyledir, iyi niyet ve ihlas esastır. Bakınız, bu konuda Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"[b]Onların (kurbanların ) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat O'na
sadece sizin takvanız ulaşır.[/b]'' (2) Esasen Allah Teâla ancak takva
sahiplerinin yapmış oldukları ibadetleri kabul eder. Maide suresindeki şu ayet-i
kerimeler bu konuyu bir örnek vererek açıklıyor. Allah Tealâ buyuruyor.
"[b](Ey Muhammed) Onlara Adem'in iki oğlu ile ilgili haberi hakkıyle oku. Hani
her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul
edilmemişti (Kurbanı kabul edilmeyen ötekine).
-Seni öldüreceğim, demişti. Diğeri ise :
- Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder, dedi ve devam etti :
"Allah'a yemin ederim ki sen beni öldürmek için bana el uzatsan da ben seni
öldürmek için sana el uzatacak değilim. Ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan
korkarım[/b].'' dedi. (3)
Görülüyor ki, kurban kesenlerden biri iyi niyeti ve Allah'tan korkması sebebiyle
sunduğu kurban kabul görmüş, diğeri ise kötü niyeti sebebiyle kurbanı kabul
edilmemiştir.
Sevgili Peygamberimiz de bu konuda şöyle buyurmuştur :
"[b]Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise
eline geçecek olan ancak odur.[/b]''(4)
Kurban, İslâm'daki sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir başka örneğidir. Her
gün dünyada sayısız hayvan kesilir ve bundan çoğunlukla varlıklı kimseler
yararlanır. Halbuki kurban bayramında kesilen kurbanlardan daha çok yoksullar ve
hayır kurumları istifade eder.
[b]Kurban Bir İbadet midir Yoksa Gelenek midir?
[/b]
Kurban bir gelenek değil, kitap ve sünnetle meşrûiyeti sabit olan bir ibadettir.
Kurban da zekat gibi Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Kurbanlık deve ve sığırlar, Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin
için onlarda hayır vardır. O halde onları ön ayaklarından biri bağlı olduğu
halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit
onların etlerinden yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin.
Böylece onları sizin emrinize verdik ki, şükredesiniz."(5)
Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Ademoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir
iş yapmamıştır. Şüphesiz ki o kesilen kurban kıyamet günü boynuzları ve kılları
ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında
kabul görür. Öyle ise gönüllerinizi kurban ile hoş edin."(6)
Peygamberimiz kurbanı tavsiye ederlerken kendileri bizzat kurban keserek de
örnek olmuşlardır. Müslim'in rivayetine göre Enes (r.a.) şöyle demiştir :
"[b]Allah'ın Resûlü, beyaz renkli iki koç kurban ederdi.[/b]" (7)
[b]Kurbanın Hükmü
[/b]
İslâm alim ve müçtehitleri kurbanın hükmü hakkında farklı içtihatlarda
bulunmuşlardır.
İmam Azam Ebû Hanife'ye göre kurban vaciptir. Delili de:"Rabbin için namaz kıl
ve kurban kes"( âyet-i kerimesinin delâletiyle peygamberimizin :
"Kimin hali vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgahımıza yaklaşmasın."(9)
Hadisindeki vaid (korkutma) dır. Böyle bir korkutma ancak vacip olan bir
ibadetin terki için yapılır. Yani İmam Azam demek istiyor ki, kurban vacip
olmasaydı peygamberimiz onu terkedene böyle bir tehditte bulunmazdı.
Şâfiî, Mâliki ve Hanbelîler ile Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf'a göre ise kurban
vacip değil, sünnet-i müekkededir.(10)
Kurbanın sünnet olduğunu söyleyenlerin dayandıkları delillerin bir kısmı
aşağıdaki hadis-i şeriflerdir:
Ümmü Seleme (r.a.)' den rivayete göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Bilinen on gün girdiği vakit elinde kurbanı olup kurban kesmek isteyen kimse
(bedeninden) asla bir kıl almasın, tek bir tırnak kesmesin."(11)
Bu hadis-i şerifte Peygamberimiz kurbanı kişinin isteğine bırakmıştır. Bu ise
onun vacip olmadığını gösterir.
Bir başka hadis-i şerif ise meâlen şöyledir:
"Üç şey vardır, bunlar bana farz, size nafiledir. Onlar da vitir, kurban ve
kuşluk namazıdır."(12)
Kurbanın hükmü (yani vacip mi sünnet mi olduğu) hakkındaki bu farklı görüş ve
içtihatlar sebebiyle; bir kimsenin zekât, hac, sadaka-i fıtır, ve kurban borcu
olduğu halde vefat edip bu borçlarının ödenmesi için malının üçte birini vasiyet
etse (ki ancak malının üçte birini vasiyet etmeye mezundur) malının üçte biri
yeterse borçlarının tamamı ödenir. Malının üçte biri borçlarını ödemeye
yetmediği takdirde önce zekât borcu ödenir. Çünkü borçların içerisinden önemli
olanı zekâttır. Bu borcu ödendikten sonra malı artarsa haccı yaptırılır. Bundan
sonra sadaka-i fıtır borcu ödenir. Daha sonra da malı kalırsa kurban borcu
ödenir.
[b]Kurban Kimlere Borçtur?
[/b]
Kurban, mukim olan ve sadaka-i fıtır nisabına malik olan her kadın ve erkek
müslümana vaciptir.
Bu tariften şu anlaşılıyor: Müslüman olmayan, seferde bulunan müslümana ve fakir
olana kurban vacip değildir.
Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer seferde bulunduklarında kurban kesmemişlerdir. Şayet
seferde olan kimse kurban kesmek isterse, kurban kendisine vacip olduğu için
değil, nafile olarak kesebilir, kesmediği takdirde sorumlu olmaz.
İmam Azam Ebû Hanife ile Ebû Yusuf'a göre kurbanın vacip olmasında akıl ve
erginlik çağına gelmiş olma şart değildir. Yani zengin olan çocuğun ve delinin
mallarından babaları veya vasileri kurban keserler. Bu kurbanlardan sadece
kendileri yiyebilir, başkaları yiyemez.
İmam Muhammed ile İmam Züfer'e göre kurbanın vacip olması için akı1 ve erginlik
çağına gelmiş olma şarttır. Bu itibarla zengin olan çocuklarla deli olanların
mallarından kurban kesilmez. (13) Fetvâ da bu görüşe göredir, yani zengin de
olsalar çocuklarla delilerin kurban kesmesi gerekmez. (14) [/size]