Süleymaniye Külliyesi
Kanuni, yaptıracağı cami ve külliyenin yerinin neresi olması gerektiğini düşündüğü bir gece, rüyasında Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed’i (s.a.v.) gördü. Gaye İnsan-Ufuk Peygamber, Kanuni'nin elinden tutarak caminin mihrabının konulacağı yeri gösterdi. Aynı gece aynı rüyayı, Sultanın Ser Mimaran-ı Hassası Koca Sinan da görmüştü.
Kanuni Sultan Süleyman, atalarının yaptırdıklarından daha büyük bir cami ve külliye yaptırmak için hayallerini zorlamaya başladığında tarihler İsa'dan sonra 1549 yılını gösteriyordu. Babası Yavuz Sultan Selim'in kısa saltanatında devletin hazinesini doldurmuş olması, Kanuni'ye belki de “Muhteşem” sıfatını kazandıran en önemli sebeplerden biriydi. Adına yaraşır bir eserle dünyada iz bırakmak istiyordu.
Yaptıracağı cami ve külliyenin yerinin neresi olması gerektiğini düşündüğü bir gece, rüyasında Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed’i (s.a.v.) gördü. Gaye İnsan-Ufuk Peygamber, Kanuni'nin elinden tutarak caminin mihrabının konulacağı yeri gösterdi. Aynı gece aynı rüyayı, Sultanın Ser Mimaran-ı Hassası Koca Sinan da görmüştü. Padişahtan evvel mihrabın işaret edildiği yere gelip Allah Resulünün (s.a.v.) mübarek elleriyle gösterdiği işareti gizledi. Padişah, heyecanla baş mimarını çağırıp rüyasında kendisine gösterilen yere gittikleri zaman işareti bulamayınca, Koca Sinan, kendi eliyle Sultana gösterdi. Sultan, bu duruma şaşırınca:
“Sultanım, o anda yanınızda kulunuz da beraberdi” diyerek rüyasını anlattı.
Böylece, caminin ve külliyenin inşa edileceği mekan belirlenmiş oldu. Baş mimar Koca Sinan, hayalindeki cami ve külliyenin resmini yaparak Sultana arz etti. Sultan, resim binayı beğendi. Eski Saray'ın (Saray-ı Atik) güneyinde inşa olunacak külliye için, zamanın bütün sanatkârları bir araya getirildi. Caminin temelleri Haliç seviyesine kadar iniyordu, temelin kayaya dayandırılması ve iyice oturması için üç yıl beklendi.
Süleymaniye'nin inşası sekiz sene devam etti ve bu zaman içinde belki de dünyanın en büyük şantiyesi kurularak mükemmel bir organizasyon ile inşaat 1557'de tamamlandı.
Caminin açılışına başta Muhteşem Süleyman olmak üzere, Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve bütün vezirler, ulema ile diğer devlet ricali katıldılar.
Süleymaniye Külliyesi, o güne kadar yapılan bütün külliyelerden ve cami de, bütün camilerden üstün bir mimariye sahiptir. Kanuni Sultan Süleyman'nın Ayasofya'yı geçecek bir mabed hayal ettiği ve Mimar Sinan'ın bunu başardığı da tarih kitaplarında yazar.
Cami ve külliye
Daha önce hiç rastlanmayan bir büyüklük ve mimari tasarıma sahip olan Süleymaniye Külliyesi, merkezde bir cami, medreseler, tabhane, darüşşifa, bimarhane, türbeler, hamam, çarşılar ve sıbyan mektebinden oluşur. İstanbul'un siluetinde en önemli unsurlardan biri olan Süleymaniye Cami, sadece bir ibadethane değil, etrafındaki külliye ve ekabirin yerleştiği mahalleyle birlikte sosyal ve kültürel bir merkez olma özelliği taşırdı.
Caminin yapı malzemeleri ülkenin dört bir yanından getirilmiştir. Antik kalıntılardan bazı sütunlar da bulundukları yerlerden sökülerek İstanbul'a getirilmiş ve cami içerisinde kullanılmıştır.
Bir dış avlu tarafından kuşatılmış bulunan cami, kıble yönünde ve içinde türbeyle mezarların bulunduğu bir hazire ile kuzey yöndeki bir iç avluya sahiptir. Mermer kaplı iç avluya, üç katlı muhteşem bir kapıdan girilir. Avluda Süleymaniye'ye getirilen suyun temizlendikten sonra musluklara dağıtıldığı orijinal bir şebeke yer alır.
Diğer camilerden farklı olarak, caminin dört minaresi avlunun dört köşesine yerleştirilmiştir. Minarelerin birbirleriyle ve kubbeyle olan tenasübü, tam bir deha ürünüdür.
Caminin bir büyük kubbe ile, bunu destekleyen iki yarım kubbesi vardır. Kubbelerdeki dizayn sayesinde, cami içerisindeki ses, akustik kurallara göre oldukça berrak bir şekilde yayılmaktadır. Yine cami içerisinde mükemmel bir hava dolaşım sistemi oluşturulmuş, giriş kapısı üzerindeki boşlukta aydınlatma için kullanılan 4000 mumun isi toplanmıştır. Bu isler hat yapımında kullanılan mürekkebe hammadde temin etmiştir.
Külliyenin medreseleri caminin doğu ve batı yönlerinde, dış avlu duvarlarına paralel olarak uzanır. Batı yönünde Evvel Medresesi, Sani Medresesi, Sıbyan Mektebi ve Tıp Medresesi, doğu yönünde ise Rabi Medresesi ve Salis Medresesi yer alır. Darülhadis Medresesi ise caminin kıble yönünde ve İstanbul Üniversitesi bahçe duvarına paralel olarak uzanır. Rabi Medresesi ile Darülhadis Medresesinin kesiştikleri kavşağın karşısında ise külliyenin hamamı vardır. Daha önce atölye olarak da kullanılan hamam, 1980’de restore edilmiştir.
Külliyenin tabhanesi, darüzziyafesi, imareti ve akıl hastalarının tedavi edildiği bimarhanesi kuzeybatıda, kıbleye paralel olarak yerleştirilmişlerdir. Darüzziyafe, günümüzde klâsik Türk mutfağına yer veren bir restaurant tarafından kullanılmaktadır.
Süleymaniye Camii hakkında kısa kısa...
Süleymaniye Camii 57 metre uzunluğunda ve 60 metre genişliğindedir. Kubbesinin çapı 26 metre olup yüksekliği 53 metredir. Kubbe, dört fil ayağına ve dört kemerle bu kemerler arasındaki dört askıya oturmaktadır. Fil ayakların arasındaki 4 somaki sütun Mimar Sinan'a göre 4 büyük halifeyi, kubbe de Peygamber Efendimizi (s.a.v.) temsil etmektedir. Cami 896 bin 380 floriye (537 yük-82.900 akçeye) mal olmuştur. 16 Ağustos 1557 tarihinde ibadete açılmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman Türbesi
Süleymaniye Camii'nin kıble tarafında, Kanuni Sultan Süleyman adına Mimar Sinan tarafından yapılan, türünün en güzel eserlerinden biri olan türbe, 8 kenar olarak inşa edilmiştir.
Türbenin girişinde doğu tarafından siyah benekli yeşil mermerden yapılmış, başlıkları istalaktitli dört sütuna dayanan bir revak vardır. Revak sütunlarından itibaren türbeyi dolanan 29 mermer sütunlu bir revak da türbeye İstanbul'daki bütün diğer türbelerden farklı bir görünüm kazandırmaktadır. Bu sütunların tamamı 33 adettir ve sanki Kanuni devrinin “sultanü'ş-şuarası” Bâkî'nin meşhur gazelindeki şu mısraları çağrıştırır:
Müje haylin dizer ol gamze-i fettân sâf sâf
Gûyiyâ cenge turur nîze güzârân sâf sâf
(O insanlığın gönlünü almasını bilen Sultan, ordularını saf saf dizer, sanki mızraklı askerler, saf saf Sultanın uğrunda savaşa girerler.)
Sütunların türbe etrafını sarışı, Sultanın ebedî istirahatgâhında rahat uyumasını, kimse tarafından rahatsız edilmemesini temin içindir sanki.
Mimar Sinan, meslek ve sanat hayatının belki de en ihtişamlı çağını yaşadığı Kanuni'nin hatırasına, büyük hükümdarın saltanatındaki huzuru ve devletin saadetini türbeye aksettirmek istercesine, her türlü inceliği düşünmüş ve uygulamıştır.
Hürrem Sultan Türbesi
Kanuni Sultan Süleyman Türbesi'nin hafif güneydoğusunda, 8 köşeli bir türbedir. Girişinde küçük bir revak bulunan türbenin kapısının iki tarafında 16. yüzyılın nefis İznik çinilerinden oluşan panolar vardır. Panoların üstünde yine çini ile Kelime-i Tevhid yazılıdır. Kapıdan girilince iki yanlarda 16. yüzyılın sarı desenli çinileri dikkat çekmektedir.
Türbenin bir hanıma ait olduğu, iç duvarlarındaki çini zenginliğiyle hemen anlaşılmaktadır. Duvar sonlarında çiniden daha çok zarif motiflerle bir çerçeve dolanmaktadır. Duvarlarda 7 pencere ve 8 niş (mihrap şeklinde) mevcuttur. Pencerelerin üzerleri de çini panolarla ayetler yazılmıştır. Türbesinin kubbesi tamir edildiği için, kubbenin devrine ait süslemeleri kaybolmuştur.
Mimar Sinan Türbesi
Mimar Sinan'ın Süleymaniye Camii'nin kuzeybatısında, eski Ağa Kapısı karşısında (bugünkü İstanbul Müftülüğü), som mermerden yapılmış, kubbeli sebil ve arkasında altı direk üstünde, mustatil şeklinde açık bir türbedir. Sebilin iki yanından, üst kenarları omya mermerden kornişli duvarlar uzanmaktadır. Duvarlara, mermer şebekelerle süslenmiş pencereler açılmıştır.
Mimar Sinan'ın kabri, başucu tarafındaki pencereden bütün sadeliği ve güzelliği ile seyredilebilmektedir. Pencerenin üst kısmına üç satırlık Nakkaş Sâî'nin şiiri yer almaktadır. Evliya Çelebi bu yazının Ahmet Karahisarî'ye ait olduğunu belirtmektedir
Mimar Sinan'ın sandukası, baş ve ayak ucu taşları tamamen mermerdendir. Başucundaki burma kavuğu büyük bir maharetle yontulmuştur. Ayrıca taş işçiliği de dikkati çekmektedir.
Süleymaniye Mahallesi
Süleymaniye Camii ve Külliyesi'nin inşaası tamamlandıktan sonra, burada görev alanların oturmaları için çevrede ahşap konaklar yapıldı ve zaman zaman çıkan yangınlara rağmen konaklar yenilenerek mahallenin kimliği yüzyıllar boyunca muhafaza edildi.
Süleymaniye evlerinde oturanların büyük çoğunluğu medreselerin hocaları, caminin imamları, müezzinleri, kayyımları ve diğer görevlileriydi. Mahalle yüzyıllar boyunca, İstanbul kültürünün ve medeniyetinin yaşandığı en güzel insan manzaralarının görüldüğü bir mahalle idi. Medreselerin kapatılmasından ve cami görevlilerinin sayısının azaltılmasından sonra mahallenin yapısı da değişmeye ve bozulmaya başlamıştır. Terk edilen evler, İstanbul kültüründen uzak kişiler tarafından kullanılmaya başlanmıştır.