[b]MEKKE'de çember daralıyordu. İlk Müslümanlar dayanılmaz bir zulmün kavşağındaydılar. Hz. Yasir ve Hz. Sümeyye gibi mazlumlar hunharca öldürülüyorlardı.

Hz. Sümeyye[/b] ilk kadın şehit olarak tarihe geçecekti. [b]Hz. Ömer [/b]gibi zincire gelmez delikanlılar, Mekke sokaklarında müşrik aristokratlarla göğüs göğüse mücadeleye girişiyorlardı. Müslümanların evleri basılıyor, mallarına el konuluyordu.

Daha düne kadar kendi öz kızlarını diri diri toprağa gömen bu karanlık zihniyet, Müslümanlara hayat hakkı tanımıyordu. [b]Ya Muhammed (SAV) susacak veya hepsi kılıçtan geçirilecekti.[/b] Hesap böyleydi, ama [b]Muhammed [/b](SAV) susmadı. Mekke'den de kaçmadı. Aksine direndi. Hesaplarına gelmeyen ayetleri okumaya devam etti. Karanlığa, teröre, cinayete ve aymazlığa karşı bir özgürlük kapısı açmaya çabaladı. Açtı da[b]...

Köle Bilal[/b] (RA), siyahi eski köle Müslüman oldu. [b]Ebu Fukayhe [/b](RA), kadın sahabi [b]Zinnire (RA), Amir bin Füheyre (RA[/b]) gibi birçok köle, zalim diktatörlere karşı özgürlüklerini ilan ettiler. Tabii ki karşılığında ancak toleranssızlık, acı ve işkence gördüler. Hz. Peygamber dönemindeki köleler İslam'la hürriyetlerine kavuştuktan sonra ne [b]antik Yunan'[/b]daki meşhur [b]demagog Pzistrat[/b] gibi, ne de [b]Trakyalı köle Spartaküs[/b] gibi kan ve intikam devşirdiler. Sevgiden başka, aftan başka hiçbir şey sunmadılar.

* * *

Hz. Peygamber (SAV) bu dönem içinde iman edenleri peyderpey Mekke'den tahliye etti. Kimi [b]Habeşistan'[/b]a, kimi de [b]Medine'[/b]ye. Mekke boşalıyordu. Hz. Peygamber (SAV) ise hicret için bekliyordu. Her peygamberin hayatında hicret vardır, ama peygamberler izinsiz hicret edemezlerdi. İzinsiz hicret eden [b]Hz. Yunus[/b] (AS) gibileri de Allah tarafından cezalandırılmışlardır.

Nihayet bir gün Medine için izin çıktı. O gün Hz. Peygamber (SAV) sessizce [b]Hz. Ebu Bekir'[/b]in evine gelmiş ve fısıltı halinde konuşarak, [b]"Ebu Bekir hicret var"[/b] buyurmuştu. Dostundan hiç ayrılmayan [b]Hz. Ebu Bekir [/b](RA) heyecan içinde, [b]"Ben de var mıyım seninle" [/b]diye sorunca, [b]"Evet yol arkadaşım sensin"[/b] cevabını verdi. [b]Henüz evlenmemiş ve o dönemde 17 yaşlarında olan Hz. Aişe[/b] (RA) o anı anlatırken, [b]"Babam sevinçten ağlamaya başladı. Bir insanın sevinçten ağladığını ilk kez görmüştüm"[/b] diyecektir.

Hz. Peygamber (SAV) yanındaki bütün emanetleri -altın, gümüş ve kıymetli taşları- tek tek torbalara koyup [b]Hz. Ali'[/b]ye (RA) teslim etti: Bu emanetler Hz. Peygamber'i (SAV) öldürmek için suikast hazırlığında olan Mekkelilere aitti. Hem en kıymetli eşyalarını O'na (SAV) teslim edecek kadar güvenecekler, hem de öldürmeye çalışacaklar! Ne kadar garip değil mi? İyi biliyorlardı ki [b]Hz.[/b] [b]Muhammed'[/b]e (SAV) verilen emanet kaybolmaz, zarar da görmez. Zira hiçbir hırsız ve çapulcu O'nun (SAV) evine girmez.

Hz. Peygamber (SAV) bir pazartesi günü yanına sadık dostu [b]Hz. Ebu Bekir'[/b]i (RA) alarak yola çıktı. Üç gün [b]Sevr mağarasında [/b]gizlendiler. Mağaranın kıyısına kadar gelen Mekkelilerden O'nu (SAV) ve dostunu Yüce Rabbimiz koruyacaktı. Sonradan, kendilerine yol gösterecek bir gayrimüslimi [b]-Abdullah bin Uraykıt'ı-[/b] ücretle tutup yola koyuldular.

Yolda, [b]Ümmü Mabed [/b]denilen bir kadının yoksulluk ve çaresizlik kokan çadırının yanından geçtiler. Su veya süt istediler. Süt vermeyen bir koyundan başka bir şeyi yoktu [b]Ümmü Mabed'[/b]in. Hz. Peygamber (SAV) koyunu sağalım dediğinde, [b]Ümmü Mabed,[/b] [b]"Ama o sütten kesildi" [/b]cevabını verdi. Hz. Peygamber (SAV), [b]"Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla" [/b]diyerek koyunu sağmaya başladı. Süt vermez koyun, onlarca kişiye yetecek süt veriyordu.[b] Ümmü Mabed'[/b]de şaşkınlık,[b] Hz. Ebu Bekir'[/b]de(RA) tebessüm.[b] Ümmü Mabed'[/b]in bu çadırı sonraları hicret edenler için bir istasyon olacaktır. Dinlenip hatıraların tazelendiği bir istasyon.

Yüzlerce kişi onları arıyordu. Başlarına konulan 100'er deveyi alabilmek için. Nihayet Mekke'nin meşhur pehlivanı [b]Süraka[/b] onlara ulaştı. Acımasız bir silahşor. Arkadan [b]Süraka'[/b]nın hızla yaklaştığını gördükçe endişelenen [b]Hz. Ebu Bekir'[/b]e (RA) Peygamberimiz (SAV) çok rahat bir şekilde, [b]"Ebu Bekir önüne[/b] [b]bak ve yürü"[/b] diyordu.

Hışımla önlerini kesen [b]Süraka,[/b] Efendimize karşı hamle yaptığında o ana kadar yerinde sayan çölün kumları, [b]Süraka'[/b]yı ve atını içine çekmeye başladı. Çabaladıkça batan [b]Süraka, "Tamam Muhammed (SAV)! Ben sizi görmedim. Vallahi Kureyş'e dönüp sizi görmediğimi söyleyeceğim. Allah'a[/b] [b]dua et, kumlar bıraksın beni"[/b] diye yalvarmaya başladı. Efendimiz dua edince kumlar çekildi. [b]Süraka [/b]kurtuldu. Biraz önce öldürmek için gelen [b]Süraka,[/b] iman edip dönecekti. Tam bir mümin olarak yaşayacaktı hayatının sonuna kadar.

* * *

Medine'ye bir pazartesi ulaştılar. Gariptir; pazartesi günü doğdu ve pazartesi günü vefat etti. Medine'nin insanı yollara dökülmüş O'nu bekliyordu. Küçük kızlar, Mekke'de yaşıtlarını diri diri toprağa gömülmekten kurtaran bu güzel insana sevgiyle bakıyor ve [b]"Seni seviyoruz"[/b] diyorlardı. O da [b]"Vallahi ben de sizi seviyorum"[/b] diyordu. Medinelilerin dilinde o meşhur [b]"taleal bedru aleyna[/b] [b](ay doğdu üzerimize)"[/b] şiirinin dizeleri sokak sokak yankılanıyordu.

Hicret tabii ki bir yazıda ele alınamayacak kadar çok yönlü ve zengin bir harekettir. Hicret, kaçış değil, yeni zemin yoklamadır. Dini, Mekke'nin dağlarından kurtarıp dünyaya açacak bir yürüyüştür. İnsanı [b]medenileştirmedir. [/b]Başka bir bakışla,[b] Medinelileştirmedir,[/b] yani şehirlileştirmedir. Sonraları bu hadise [b]Hz. Ömer [/b](RA) tarafından İslami (hicri) takvimin başı kabul edilmiştir.

Tarihin en büyük muhacirine sonsuz salat ve selam olsun