C) Eski Felsefenin Şii Mezhebine Tesiri:


Hz. Ali (R.A.)'ı ilahlaştıran «Sebeiyye» ve benzeri gurupları bir yana bırakırsak, şüphesiz ki şülik tslâmi bir fırkadır. Bunların her söylediğinin ya Kuran'dan bir âyete veya Resulullah'a nisbet edilen bir hadise dayandığı muhakkaktır. Ne var ki şülik, bir takım felsefî görüşleri kapsamaktadır. Doğu ve batı âlimleri, Şiilikte bulunan bu felsefi görüşleri, Islâmdan önce mevcut olan felsefî ve dinî kaynakla¤ra ve telâmın gelmesiyle sona eren Fars medeniyetine dayandırmış¤lardır. İçlerinde Prof. Douzy'nin de bulunduğu bir kısım Avrupa âlim¤leri, şiilik mezhebinin kökünün Fars eğilimli olduğunu tesbit etmiş¤lerdir. Çünkü Araplar, hür olarak yaşamaya alışmış Farslar ise kra¤la, krallığın veraset yoluyla intikal ettiğine inanmışlardır. Farslar, Halifenin seçimi gibi bir mefhumu bilmezler. Peygamber Efendimiz (S.A.VU âhirete intikal ederken geriye erkek evlat bırakmadı. Bun¤lara göre, Peygamberden sonra Halife olmaya en lâyık kişi, amca¤sının oğlu Hz. Ali idi. Ondan daha önce Halife olan Ebu Bekir, Ömer ve Osman, Hilafeti, ona layık olandan gasp yoluyla almışlardı. Fars¤lar, krallarına kutsal bir nazarla bakmaya alışmışlardı. Hz. Ali ve soyuna da aynı görüşle baktılar, insanın birinci vazifesinin, Halife¤ye itaat etmek olduğunu, Halifeye itaatin ise Allah'a itaat etmek ol¤duğunu söylediler.[9]

Diğer bir kısım Avrupa âlimleri ise şii mezhebinin, Farslardan daha çok Yahudi dininden kaynaklandığını ileri sürerler. Buna de¤lil olarak ta Hz. Ali'nin, kutsallaştınlmasma ilk davet eden Abdul¤lah b. Sebe'nin Yahudi oluşunu gösterirler. Bu âlimler, şiilikte bu¤lunan Yahudilik tesirleri yanında eski Asya dinlerinden olan «Bu¤dizm» ve benzerlerinin de tesiri bulunduğunu söylerler. Şiiliğin, Ya¤hudilikten alındığı görüşünü ileri sürenler belki de bu görüşlerini Şa'bî adlı âlimden veya İbn-i Hazm'dan almışlardır. Şa'bî,[10] şiilik hak¤kında şöyle dedi.- «Bunlar, İslâm ümmetinin Yahudîleridir.

İbn-i Hazm, «Fisal» adlı kitabında şöyle der: «Bu şiiler, îlyas (A. S.) Fanhas b. Âzâr b. Harun (A.S.) şu âna kadar diridirler. diyen Yahudilerin yolunu tutmuşlardı. Bazı tasavvufçılar da bu yoldan git¤miş, Hızır ve îlyas (A.S.)'ın bugüne kadar sağ olduklarını sanmış¤lardır.[11]

Biz. şiiliğin, iktidar ve iktidarın miras yoluyla intikali hususun¤da Fars düşüncesinin tesiri altında kaldığına inanıyoruz. Şii mezhebi ile Fars yönetim sistemi arasındaki benzerlik açık olarak görülmek¤tedir. Farslarm çoğunun günümüze kadar şiilik mezhebini benim¤semeleri ve ilk şiilerin Farslardan oluşu, görüşümüzü desteklemek¤tedir.

Yahudilik meselesine gelince; Şiiliğin bazı görüşlerinin Yahudili¤ğe uygun oluşunun sebebi; şiilik felsefesinin, çeşitli yönlerden kay-naklanmasıdır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, şiiler aslında îslâmî delillere dayanıyorlarsa da genellikle Fars eğilimindedirler.

Günümüzdeki şiiier ve geçmişteki birçok mutedil şiiler, Abdullah b. Sebe' gibi kişilerin kendilerinden biri olduğunu kesinlikle redde¤derler. Çünkü bunlara göre İbn-i Sebe' müslüman değildir. Nerde kaldıki şii olsun. Biz, bu hususta tamamen şiilerin görüşlerine katı¤lıyoruz.[12]



D) Şii Mezhebinin Fırkaları:


Şiiliği kısaca tanıtırken «şiilik» adını «çok aşın giden veya bu¤nun aksine hareket eden ve bu ikisi arasında orta yolu tutan» insan¤ların taşıdığını söylemiştik.

Çok aşırı gidenler, Hz. Ali'yi ilâhlık mertebesine çıkarmışlardır. Daha az aşırı olanlar ise Hz. Ali'yi peygamberlik derecesine yükselt¤mişler ve onun, Resulullah (S.A.V.)'den üstün olduğunu iddia etmiş¤lerdir. Şimdi aşırı giderek, îslâmdan çıkan bu aşın uçların bir kıs¤mını izah edelim.

Günümüzdeki şiiler, bunların Şiiliğini reddederler. Biz de bunla¤rın müslüman olduklarını kabul etmeyiz. Aşırı giden şii guruplar şunlardır:[13]



1) Sebeiyye:


Bunlar, Abdullah İbn-i Sebe'ye tâbi olanlardır. İbn-i Sebe' Hiyreli bir Yahudi idi. Kendisini müslüman olarak gösteriyordu. Anne¤si siyah bir cariye olduğu için İbn-i Sebe'ye «Siyah kadının oğlu» an¤lamına gelen «îbnüssevda» da denilirdi. Bu kişinin Hz. Osman (R.A.) ve valileri alyhinde aşırı propaganda yapanlardan bir olduğuna işa¤ret etmiştik.

İbn-i Sebe', bozuk düşüncelerini ve fitne zehirini müslümanlar arasında peyderpey yayıyordu. Görüşlerine esas olarak Ali İbn-i Ebî Talib'i almıştı. îbn-i Sebe', Tevratta her peygamberin bir vekili ol¤duğunu gördüğünü, Hz. Ali'nin de Hz. Muhammed'in vekili olduğu¤nu, Hz. Muhammed, peygamberlerin en üstünü olduğu gibi Hz. Ali'¤nin de vekillerin en üstünü olduğunu ve Hz. Muhammed'in tekrar dünyaya döneceğini insanlar arasında yaymaya başlamıştı.

îbn-i Sebe' bu hususta şöyle der: «Mesih İsa'nın döneceğini söyleyipte Muhammed'in döneceğini söylemeyene hayret ederim.» İbn-i Sebe' bu görüşünden daha da ileri giderek, Hz. Ali'nin «Allah» oldu¤ğuna hükmetti. Bu sözler kendisine ulaşınca Hz. Ali onu öldürmek ' istedi. Fakat Abdullah ibn-i Abbas buna mâni oldu ve Hz. Ali'ye şöy¤le dedi: «Eğer onu öldürürsen, arkadaşların seninle ihtilafa düşer¤ler. Halbuki sen Şamlılarla tekrar savaş etme karanndasm.». Bunun üzerine Hz. Ali îbn-i Sebe'yi Medain'e sürgün etti.

Hz. Ali (R.Â.) şehit edilince İbn-i Sebe' insanların Hz. Ali'yi sevmelerini ve şehit oluşuna çok üzülmelerini istismar etti. Hz. Ali'¤nin ölümü hakkında insanları saptırmak ve onların inançlarım boz¤mak için karakterine uygun olarak çeşitli yalanlar yaymaya başladı, îbn-i Sebe'öldürülenin Hz. Ali olmayıp, onun şekline giren bir şey¤tan olduğunu, Hz. İsa'nın göğe çekildiği gibi Hz. Ali'nin de göğe çe¤kildiğini anlatmaya başladı ve şöyle dedi: «Yahudi ve Hristiyanlar Meryemoğlu îsa'yı öldürdükleri iddialarında yalancı oldukları gibi Hariciler de Hz. Ali'yi (R.A.) öldürdükleri iddialarında yalancıdırlar.

Yahudi ve Hristiyanlar, asılmış bir kişi gördüler, onu İsa'ya ben¤zettiler. Hz. Ali'nin öldürüldüğünü söyleyenler de böyledir. Hz. Ali'ye benzeyen bir kişinin öldürüldüğünü gördüler, onun Ali olduğunu zan-' nettiler. Halbuki Ali göğe çekildi. Gök gürültüsü onun sesi, şimşek çakması ise onun gülümsemesinin bir eseridir.»

Sebeîler, gök gürültüsünü işittikleri zaman şöyle derler «Esselâ-mü aleyke ya Emireî müminin» (Selâm senin üzerine olsun ey mü¤minlerin emiri).

Ömer İbn-i Şurahbil, Abdullah İbn-i Sebe'ye şöyle söylenildiğini nakleder. «Hz. Ali öldürüldü». İbn-i Sebe'de şöyle cevap verdi. «Eğer bize bir kâse içinde onun beynini dahi getirseniz, öldüğüne inanma¤yız. O, gökten inip, bütün yeryüzüne hükmetmeden ölmiyecektir.»[14]

Sebeilerden bazıları şöyle derdi: «îlah, Hz. Ali ve ondan sonra gelecek olan imamlara huîül etmiştir.» Bu söz, ilâhların bazı insan¤lara hulul ettiğini, ilâhın ruhunun, liderden lidere intikal ettiğini id¤dia eden bir kısım eski dinlerin görüşüne uygundur. Nitekim eski Mısırlılar, Firavunlar hakkında bu iddiada bulunurlardı.

Sebîlerden bir zümre de ilâhın, Hz. Ali ile birleştiğini iddia et¤mişler ve ona «Allah işte sensin- demişlerdir. Hz. Âli (R.Â.) yukarı¤da da izah ettiğimiz gibi, bunları yakmak istedi.

EI-Farku Beynel Firak, Abdulkahir el-Bağdadî.[15]



2) Ğurabiyye:


Bu gurup da aşın fırkalardan biridir. Bunlar, Sebeîler gibi Hz. Âli'yi ilâhi aştırmamış! arsa da O'nu hemen hemen Hz. Muhammed (S.A.V.)'den üstün saymışlardır. Bunlar, peygamberliğin aslında Hz. Ali'ye ait olduğunu, fakat Cebrail'in, hatâ ederek Hz. Ali yerine Hz. Muhammed'e geldiğini iddia ederler. Bunlara «Kargacılar» anlamı¤na «Ğurabiyye» deniiişinin sebebi; bunların, «Karganın kargaya ben¤zediği gibi Hz. Ali de Hz. Peygamber'e benzer» demeleridir.

Âlimler, bu tutarsız sözü çürütmüşlerdir. Bu âlimlerden biri olan İbn-i Hazm de «Fisal» adlı kitabında bu sözün mânâsız olduğunu or¤taya koymuştur.

Aslında bu söz, tarihi bilmemek ve gerçekleri çiğnemekten baş¤ka birşey değildir. Hz. Peygamber'e peygamberlik geldiğinde Hz. Ali, dokuz yaşında küçük bir çocuktu. Peygamberlik gibi ağır bir vazi¤feyi yüklenecek yaşta değildi. Dokuz yaşındaki bir kişi dinen sorum¤lu bile değildir. Nerde kaldı ki dini insanlara tebliğ edecek güçte olsun!..

Yukarıdaki iddianın, gerçeklere ters düşmesine gelince; Hz. Âli (R.A.) fizikî yönden Hz. Muhammed (S.A.V.)'e benzemiyordu. Herbirinin kendisine mahsus bir vücut yapısı vardı. Buna rağmen, fizikî bakımdan tamamen birbirlerine benzediğini farzetsek bile Hz. Mu¤hammed (S.A.V.)'e peygamberlik gönderildiği anda bu benzerliğin mevcut olduğunu iddia etmek, efsaneden başka birşey değildir. Çün¤kü kırk yaşındaki olgun bir kişi ile dokuz yaşındaki bir çocuğun bir¤birlerine benzemeleri imkânsızdır. O halde nasıl olur da Cebrail, ol¤gun bir kişi ile çocuğu birbirinden ayırdedemez? Yine, nasıl olur da «Karganın, kargaya benzediği» derecede Hz. Ali, Hz. Muhammed'e benzemiş olur?[16]



Şiiliğin Dışındaki Fırkalar


Şiiler, yukarıda geçen sapık inançlı fırkaları ve benzerlerini, ken¤dilerinden saymazlar, onların aşırı olduklarını söylerler ve onların çoğunu müslüman dahi kabul etmezler. Nerde kaldıki kendilerinden saysınlar.

Bu sebeple biz de deriz ki: Bu fırkalar İslâm tarihinde «Şiilik» adı altında zikredilmişler, bunlardan tamamen beri olan birçok Şii yazarlar ise, bunların suçlarının cezasını çekmişlerdir.

Hasılı durum ne olursa olsun İslâmdan çıkan bu fırkaların buküngü Şiiler arasında gözle görülecek hiçbir varlıklar yoktur. Bu¤günkü Şiilerin arasında, imamları, insanların gözü önünde açıkça ilahlaştıran veya Cebrail'in peygamberliği getirirken hata ettiğini id¤dia eden hiçbir kimse yoktur.[17]