3) Keysaniyye:


Bunlar, Muhtar b. Ebî Ubeyd b. Mes'ud es-Sakafi adlı kişiye tâbi olanlardır1. Muhtar, önceleri Haricî mezhebine tâbi idi, daha sonra Hz. Ali'ye yardım eden şiilerden oldu. Keysaniyye, Keysan adlı bir kişinin adını taşımaktadır, Keysan'm, yukarıda adı geçen Muhtar ad¤lı şahıs olduğu söylenilmiştir. Diğer bir görüş ise Keysan'ın Hz. Ali (R.A.)'ın kölesi veya oğlu Muhammed b. Hanefiye'nin talebesi oldu¤ğunu söylemiştir.

Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin tarafından Akil'in oğlu Müslim Kûfe'ye gönderildiği zaman Muhtar da Irak halkının durumunu tesbit edip Resulûllah'm kızının oğlu Hz. Hüseyin'e ne ölçüde yardım edebile¤ceklerini anlamak için Kûfe'ye gelmişti.

Küfe valisi Ubeydullah b. Ziyad, Muhtar'ım oraya geldiği du¤yunca onu tutuklayıp zindana attı ve dövdü. Muhtar şehitlerin efen¤disi Hüseyin (R.A.)'ın şehid edilişine kadar hapishanede kaldı.Kız kardeşinin kocası Abdullah b. Ömer, Ubeydullah b. Ziyad'dar: Muhtar'ın serbest bırakılıp Kûfe'den çıkarılmasını rica etti. Bunun üze¤rine Muhtar Hicaz'a gitti. Giderken şunları söylediği rivayet edilir:

«Müslümanların efendisi ve peygamberlerin efendisinin torunu, zulmen katledilen şehid Hüseyin b. Ali'nin kanına kan istemekte de¤vam edeceğim. Rabbime yemin olsun ki, onun öldürülmesine karşı¤lık olarak Hz. Zekeriyya'nm oğlu Hz. Yahya'nın kanma girmeleri dolayısıyle öldürülenlerin sayısı kadar kişi öldüreceğim.»

Sonra Muhtar, îbn-i Zübeyr'e taraftar oldu. İbn-i Zübeyr Hicaz'ı ve çevresinde bulunan İslâm topraklarını istilâ etmeye hazırlanıyor¤du. Muhtar, İbn-i Zübeyr başanya ulaştığı takdirde kendisini vali ta¤yin etmesi şartıyla ona beyat etti. Muhtar, İbn-i Zübeyr ile beraber Şamlılara karşı savaştı. Yezid ölüp, müslümanlar parçalanınca Muh¤tar Kûfe'ye döndü. Bu gelişinde Kûfe'ye Hz. Hüseyin'in kardeşi ve kanının velisi Muhammed b. Hanefiyye tarafından Kûfe'ye gönderil¤diğini, Muhammed b. Hanefi'nin şehid Hüseyin'i öldürenlerden inti¤kam alması için kendisini vazifelendirdiğini iddia etti. Muhammed b. Hanefi'yi «Vekil Mehdi» diye adlandırdı ve halka şunları söyledi:

«Şüphesiz ki beni vekil Mehdi gönderdi. Beni sizlere vekil ve ve¤zir olarak gönderdi. Benden, imansızları öldürmemi ve ehl-i beytinin kanını istememi ve zayıfları savunmamı istedi.»[18] Muhtar, Hz. Hü¤seyin'in kanının velisi olması ve insanlar arasında büyük bir mevkii bulunması hasebiyle Muhammed b. Hanefi'nin namına durmadan in¤sanları davet etti. İnsanlar, Muhammed b. Hanefî'yi çok seviyorlar, ilmini ve faziletini takdir ediyorlardı. Gerçekten Muhammed b. Ha¤nefî, geniş bilgiye sahip, derin bir âlimdi. Büyük bir mütefekkir idi. işlerin sonucunu iyi kestirdi. Babası, emirel müminin Hz. Ali, ken¤disine savaş sanatını öğretmişti.

Muhtar, durmadan bu büyük zat adına insanları davet ediyor ve bir takım gerçek dışı efsaneler yayıyordu. Neticede İbnül Hanefiye'ye, Muhtar'm evham ve yalanları ulaşıp, onun kötü niyetli oldu¤ğunu anlayınca, Muhtar'dan beri olduğunu halk huzurunda ilân et¤ti, îbnül Hanefiye'nin bu açıklamasına rağmen, Hz. Hüseyin'in inti¤kamının alınmasını şiddetle arzulayan bir kısım Alevîler yine de Muhtar'a tâbi olmuşlardır.

Muhtar, kâhinler gibi seçili konuşmalar yaparak gelecekten ha¤ber verdiğini iddia ederdi. Bu konuşmalarından şu örneği görelim :

«Dikkat edin! Denizlerin, hurma ağaçlarının ve bütün ağaçla¤rın, çorak çöllerin ve masum meleklerin rabbine yemin ederim ki her azgını, delip geçen oklarla ve parçalayan kılıçlarla öldüreceğim. Dinin direğini dikip, müslümanlarm dağınıklıklarını giderip, mü¤minlerin gönlünü hoşnut edince artık benim için dünya önem taşı¤mayacak, kapımı çalan ölüm, umurumda olmayacaktır.»

Muhtar, Hz. Hüseyin'i öldürenlere ve Alevilere düşman olanlara karşı yoğun bir savaşa girdi, bunlardan çok kişi öldürdü. Hz. Hüse¤yin'in, katline karıştığını bildiği herkesi öldürdü.

Muhtar'ın bu tutumu, onu insanlara sevdirdi. Özellikle Şiiler Muhtar'ın çevresinde toplandılar, onunla birlikte savaştılar, nihayet Abdullah b. Zübeyr'in vazifelendirdiği kardeşi Mus'ab b. Zübeyr, Muhtar'ı öldürdü.

Keysaniyye'nin kısaca temel prensipleri:

a) Keysaniyye inancı, Sebeîler gibi ehl-i beytten gelen imam¤ları ilahlaştırma temeli üzerine kurulu olmayıp, imamı mukaddes bir şahıs sayma, ona son derece itaat etme, ilmine kayıtsız-şartsiz gü¤venme esasları üzerine kuruludur. Keysanîler, imamın hata işleme¤yeceğine inanırlar. Çünkü onlara göre imam, ilâhi ilmin bir sembo¤lüdür.

b) Sebeîler gibi Keysanîler de imamın tekrar döneceğine ina¤nırlar. Bunlara göre dönecek olan imam, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den sonra gelen Muhammed b. Hanefiyye'dir. İçlerinden bir kısmı Muhammed b. Hanefiyye'nin öldüğüne, tekrar dirilip geri dö¤neceğine inanırken, çoğunluğu teşkil eden diğer bir kısmı ise, onun ölmediğine «Rıdvâ» dağında, yanında bal ve su olduğu halde yaşadı¤ğına inanırlar. Şu söyleyen meşhur «Kuseyr Azze» bu,son gruptan¤dır.

Bilinmelidir ki Kureyş kabilesi imamlarından,

Dördü birbirine eşit, hakkın mümessilleri olan.

Evveli Ali'dir, diğer üçü de onun oğullan,

Bunlar, herkesin tanıdığı Resulullah torunları.

Bunlardan birisi iman ve takvasıyla nam yapmıştır,

Diğeri de Kerbela'da şehadet tacını takmıştır.

Öteki, atma binip, sancak .önünde duracaktır,

Bunu başarmadan ölümü tatmayacaktır.

Çokça bal ve su vardır onun yanında,

İnsanlardan gizlenmiş Ridvâ dağında.

c) Keysanîler, «Bedâ».diye adlandırılan, sonradan meseleyi kav¤rayıp, ona göre görüş değiştirme prensibine inanırlar. Bu prensibe göre Allah Teâlâ, bilgisinin değişmesi neticesinde istediği şeyi değiş¤tirir. Bir şeyi evvelâ emreder, sonra o şey hakkındaki bilgisi değişti¤ği için birinci emrinin aksini emreder. Bu hususta Şehristanî şöyle der: «Muhtar «Bedâ» prensibini seçti. Çünkü o meydana gelen hadi¤seleri, ya kendine gelen bir vahiy veya imanı tarafından gönderilen bir mektup yoluyla bildiğini iddia ederdi. Arkadaşlarına, bir şeyin olacağını veya bir hadisenin meydana, geleceğini haber vrrirdi. Eğer olay, haber verdiği.gibi cereyan ederse bunu iddialarına delil gös¤terirdi. Şayet olaylar haber verdiği gibi çıkmazsa «Rabbmizm görü¤şü değiştiği için hadiseyi değiştirdi» derdi.

Şüphesiz ki bu görüş, apaçık bir sapıklıktır, bozuk bir inançtır.

d) Keysanîler, ruhların ölenlerden ayrılıp yeni doğan canlılar ra girmesi anlamına gelen «Ruhların tenasühü» görüşüne inanırlar.

Aslında bu görüş, Hint felsefesinden alınmıştır. Bu iddiayı on¤lar ileri sürmüşlerdir. Hint felsefecileri, ruhun üstün bir hayvandan çıkıp, âdi bir hayvana girmesiyle azap gördüğünü, âdi bir hayvan¤dan çıkıp yüksek bir hayvana girmesiyle de mükâfatlandırıldığmı ileri sürmüşlerdir.

Keysaniler, Hint asıllı olan bu felsefenin hepsini almamışlar, sa¤dece imamlara ait bazı meseleleri almışlardır.

e) Keysaniler şöyle derler: «Her şeyin bir zahiri bir de bâtını vardır. Her şahsın bir ruhu vardır. İndirilen her âyetin bir te'vili var¤dır. Bu dünyada temsili olarak mevcut olan herşeyin bir hakikati vardır. Bu âlemde bulunan hikmet ve surlar bir insan şahsında top¤lanmıştır. Bu hikmet ve sırları Hz. Ali, oğlu Muhammed b. Hanefiy-ye'ye tahsis etmiştir. Bu ilimler kimde toplanırsa gerçek imam işte O'dur..[19]

Bu sözlerden anlaşıldığı gibi Keysanîler, peygamber hakkında, peygamberliğe ters düşen bir takım iddialarda bulunmuşlardır. Hz. Ali'nin oğullarına karşı aşırı taassupları sebebiyle, onun oğullarını peygamberlik mertebesine çıkarmalarına sebep olmuşsa da sözlerin¤de, «Allah'ın görüş değiştirdiği» iddiaları hariç, Allah Tealâ'ya lâyık olmayan herhangi bir sıfatı ona izafe ettikleri veya Allah Tealâ'yı tenzih etmeye ters düşen bir iddiada bulundukları görülmemektedir. Bununla beraber, «ruhların bedenden bedene intikal ettiği, herşeyin bir zahiri bir de bâtını olduğunu, bütün bu kainatın, hikmet ve sır¤larıyla beraber bir insan şahsiyetinde toplandığını ve bunların il¤minin ancak Hz. Ali'ye ait olduğunu ve Hz. Ali'nin bu ilmi oğlu Ha-nefiyye'ye tahsis ettiğini, Hanefiyye'nin de bu ilmi babasından miras olarak aldığını iddia etmeleriyle islâm hakkındaki görüşlerini bir takım felsefi görüşlerle karıştırmışlardır.

Bugün, İslâm ülkelerinde, Keysanîyye'ye mensup herhangi bir kimse görülmemektedir.[20]