4) Zeydiyye:


Şii mezhebinin ehl-i sünnet vel-cemaate en yakın olan ve en mu¤tedil davranan gurubu bu fırkadır.

Bu fırka imamları peygamberlik derecesine yükseltmemiş, hat¤ta peygambere yakın bir derecede de saymamış, onların da diğer in¤sanlar gibi olduklarını, ancak Resulullah'm dışında bütün insanlar¤dan üstün olduklarını kabul etmişlerdir.

Resululîah (S.A.V.)'in sahabîlerinden herhangi birini kâfirlikle itham etmemişler, özellikle Hz. Ali'nin kendilerine bey'at ettiği ve Ha¤lifeliklerini kabul ettiği sahabîleri ağır şekilde suçlamamışlardır. Bu fırkanın imamı, Zeyd b. Ali Zeynelâbidin'dir.

Zeyd, Küfe'de zamanın Halifesi Hişam b. Abdülmelik'e isyan etti. Neticede öldürüldü ve asıldı. Tarihçi Mes'udî Zeyd'in isyan ediş sebebini şöyle anlatır:

Zeyd Hişam'm huzuruna vardı. İçeri girdiğinde oturacağı bir yer bulamadı. Salonun en sonunda bulduğu bir yere oturdu ve şöy¤le dedi: «Ey müminlerin emin! hiçbir kimse kendisini, Allah'dan korkmaktan büyük sayamaz ve ondan korkmadan başka herhangi bir şey için kendisini küçültemez.» Bunun üzerine Hişam şu cevabı verdi: ‘Sus ey anası ölesi! Sen, içinden Halife olmak istiyorsun. Hal¤buki sen cariye çocuğusun.»

Zeyd de şöyle cevap verdi: «Ey müminlerin emin sana verilecek cevap var. Arzu edersen vereyim. İstemezsen susayım.» Hişam : «Sus¤ma söyle» dedi. Zeyd ise şunları söyledi:

«Anneler, erkekleri gayelerinden alıkoymazlar. Hz. İsmail'in an¤nesi de Hz. İshakm annesinin bir cariyesiydi. Hz. İsmail'in annesinin cariye oluşu, onun, Allah tarafından peygamber olarak gönderilmesine, onu Araplara ata yapmasına ve onun soyundan, insanlığın en hayırlısı olan Hz. Muhammed (S.A.V.) 'i getirmesine engel olmamış¤tır. Sen bana bu lâfı söylüyorsun halbuki ben Hz. Fatıma ve Hz. Ali'¤nin evlâdmdamm.» Bundan sonra Zeyd ayağa kalktı ve kendi nefsi¤ne hitaben şu şiiri okudu:,

Onu korku kovdu. Yersiz, yuvasız bıraktı.

Hakir düşürdü. Savaşın şiddetini

Sevmeyen herkesin durumu budur.

O, mestleri paramparça, yalın ay aklılıktan

Şikâyet eder. Taşlar, demirler

Onu tökezletip düşürür.

Ölümde onun için bir rahatlık vardır.

Nerde kaldıki ölüm her kulun borcudur.

Eğer gelecekte Allah ona bir devlet verirse

Düşmanlanmn eserlerini küle çevirecektir.

Sonra Kûfe'ye gitti. Daha sonra bazı Kurra ve ileri gelenlerle bir¤likte oradan ayrıldı. Savaş başlayınca arkadaşları darmadağın oldu. Etrafında bulunan birkaç kişiyle kaldı. Çetin bir savaşa girişti. Bu esnada şu şiiri söylüyordu.

Âdi bir hayat mı? yoksa şerefli bir ölüm mü?

Ben bunların her ikisini de tüketilen

Bir yemek gibi görüyorum.

Şayet bunlardan birini mutlaka

Seçmek gerekirse, bana uygun

Olan, seve seve ölüme gitmektir.[21]

Zeyd'in öldürülmesiyle herşey sona erdi.

Bu nakledilen haberlerden anlaşıldığı gibi, İmam Zeyd (R.A.) İs¤lâm cemaatinden ayrılmamış ve itaatten çıkmamıştır. Bu bir ger¤çektir. Zeyd kendini ilme vermişti. Çağındaki âlimlerin, Zeyd'le sıkı bir münasebetleri vardı. Ondan ilim tahsil ederlerdi. Vâsi b. Atâ ve İmam Ebu Hanife de Zeyd'le ilgi kurmuş ve ondan ilim tahsil etmiş¤lerdi. Ebu Hanife Zeyd'i destekliyordu ve Emevî ordusuna karşı sa¤vaşa çıktığı zaman onun hakkında şöyle diyordu: «Zeyd'in bu çıkı¤şı, Resululîah (S.A.V.)'in Bedir savaşındaki çıkışma benzer.»

Zeyd büyük bir fıkıh âlimi ve ilm-i keîanıcıydı. Zeyd'in fıkıh il¤minde «Kitabül Mecmu» adlı bir eseri mevcuttur. İnşallah fıkhî mez¤hepleri anlatırken bu kitaptan bahsedeceğiz.[22]



Zeydiye'nin Bazı Görüşleri


a) Zeydiye mezhebine mensup olanlar, Resulullah (S.A.V.)'in vasiyetle beyan.ettiği imamın, isim ve şahsiyetle tayin edilmiş bir kişi olmadığına, sıfatları zikredilerek tayin edildiğine inanırlar. Zik¤redilen sıfatlar, Resulullah (S.A.V.)'den sonra Hz. Ali'nin imam ol¤duğunu ortaya koyar. Çünkü bu sıfatlar, Hz. Ali'ye olduğu kadar başka hiçbir kimsede bulunmamıştır. Bu sıfatlar, halifenin, Haşimî-,. lerden olmasını, muttaki, âlim, cömert olmasını ve kendisine biat olunması için ortaya çıkmasını gerektirir. Hz. Ali'den sonra ise, ima¤mın, Hz. Fatıma'nm soyundan olması gerekir.

İmamın, ortaya çıkıp kendisine biat edilmesini istemesi şartında birçok taraftarları, başta kardeşi Muhammed Bakır olmak üzere ailesinden bazıları Zeyd'e karşı çıktılar. Muhammed Bâkır'ın şöyle dediği rivayet edilir: «Senin bu mezhebine göre baban (Hüseyin'in oğlu Ali Zeynelâbidin) imam değildir. Çünkü o, hiçbir zaman ortaya çıkarak kendisini imam ilân etmemiş ve bunu aklından bile geçirmemiştir.»

b) İmam Zeyd, daha üstün bir şahıs bulunduğu halde, ondan daha aşağı derecede olan birinin halife olabileceğini kabul eder.

îmamhk hakkında zikredilen sıfatlar, imamlığın sıhhatinin şar¤tı olmayıp, ideal bir imamın sıfatlandır. Bu sıfatlar kendisinde bulu¤nan kişi, hilafete başkasından daha lâyıktır. Buna rağmen eğer, İs¤lâm ümmetinin «ehlül Halli vel-akd» söz sahipleri bu sıfatların ta¤mamı kendisinde bulunmayan bir kişiyi Halife seçer ve ona biat eder¤lerse bunların biatları geçerlidir.

Bu temel prensipten hareket eden Zeyd, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in halifeliklerini kabul eder. sahabîlerden herhangi birini kâ¤firlikle itham etmez. Bu hususta Zeyd şöyle der: «Şüphesiz ki 'Ali b. Ebî Tâlib, sahabîlerin en üstünüdür. Ancak hilafet, dikkate alman bir kısım faydalar ve dini kaideye binaen Ebubekir'e bırakıldı. Bu fay¤dalar da, ortaya çıkan fitneyi yatıştırmak, halkın gönlünü hoşnud etmekti. Çünkü, peygamberlik döneminde cereyan eden harplerin üzerinden çok zaman geçmemişti. Hz. Ali'nin kılıcında bulunan müş¤riklerin kam henüz kurumamıştı. Milletin kalbinde bulunan intikam 'duygusu olduğu gibi duruyordu. Kalpler tamamen Hz. Ali'ye meylet¤miyor ve boyunlar ona eğilmiyordu. Halifelik meselesini, yumuşak¤lığı ile, sevilmesiyle, yaşlıhğıyle, ilk müsîümanlardan oluşuyla ve Re-sulullah ile yakınlığı bulunmasıyla tanınan kişilerin yürütmesinde fayda vardı.»

Birinci prensibe ilâveten bu prensip, birçok Şiilerin Zeyd'e karşı çıkmasına sebep oldu. Bağdadi'nin «el~Fark Beynelürak» adlı eserinde şunlar zikredilmiştir: «Zeyd'le Yusuf b. Arar es-Sakafi arasında sa¤vaş şiddetlenince, taraftarları Zeyd'e şöyle demişlerdir: «Biz sana, deden AH b. Ebi Talib'e zulmeden Ebubekir ve Ömer hakkındaki gö¤rüşünü bize bildirdikten sonra yardım edeceğiz.» Bunun üzerine Zeyd şöyle dedi. «Ben Ebubekir ve Ömer hakkında iyiliklerinden baş¤ka birşey söyliyemem. Ben, Emevilere karşı çıktım. Çünkü onlar, de¤dem Hüseyin'i öldürdüler, «Harre» savaşında Medine'yi yağma etti¤ler. Sonra Beytullah'a mancınıkla, taşlar atıp ateşe verdiler.» Bunun üzerine arkadaşları Zeyd'den ayrıldılar.»

c) Zeydiyye mezhebine göre, aynı devirde iki bölgede iki ayrı imama biat etmek caizdir. Böylece her imam, kendisini imam ilân et¤tiği bölgede imam olarak kalır. Yeter ki Zeydîlerin saydıkları sıfat¤lara sahip olsun ve «ehlül Halli vel akd» tarafından başa getirilmiş olsun.

Bu sözden anlaşıldığı gibi Zeydiyye mezhebine mensup olanlar, bir bölgede iki halife bulunmasını caiz görmezler. Çünkü bu durum, orada bulunan insanların iki ayrı halifeye biat etmelerini gerektirir ki, bu da sahih delillerle yasaklanmıştır.

d) Zeydiler, büyük günah işleyenin samimiyetle tevbe edip gü¤nahlarından vaz geçmedikçe devamlı olarak cehennemde kalacakla¤rına inanırlar. Bu meselede Zeydîler, Muteziîe'nin yolunu tutmuşlar¤dır. Çünkü Zeyd'in, Mutezîle'nin lideri Vâsıl b. Ata ile büyük bir ilişkisi bulunmuştur.

Zeyd'in Vâsıl ile olan bu ilişkisi ve diğer bir kısım sebeplerden dolayıdır ki bir kısım şiiler Zeyd'i sevmezler. Çünkü Vâsıl b. Ata, de¤vamlı olarak şunları söylerdi. «Ali b. Ebi Talib'in (Kerremallahu vechehu) Cemel savaşında ve Şamlılarla yapmış olduğu savaşlarda hak¤lı olduğu kesin değildir. Çarpışan taraflardan birisinin hatalı oldu¤ğu muhakkaktır. Fakat kimin hatalı olduğunu tayin etmek güçtür.» Öyle görülüyor ki, Şiiler Vâsıl b, Atâ'nm bizzat kendisini sevmi¤yorlardı, Mutezile'yi değil... Çünkü inancı bakımından Şii mezhebi genellikle Mutezile ile birleşmekte, Eş'arî ve Maturidî mezhebine ters düşmektedir.

Zeyd öldürüldükten sonra, onun yetine Yahya geçti. O da Emevilerin son dönemlerinde öldürüldü. Yerine Ebu Hanife'nin hocası Ab¤dullah b. Hasan'ın iki oğlu Mulıammed el-İmam ve İbrahim el-İmam geçti.

İbrahim'in Irak’ta; Muhammed'in de Medine'de baş kaldırmala¤rı, Irak'ta bulunan Ebu Hanife'nin ve Medine'de bulunan îmam Malik'in işkence görmelerine sebep oldu. Çünkü Ebu Hanife (R.A.) in¤sanların Irak'ta baş kaldıran İbrahim'e yardım etmelerini men et¤miyor bilâkis teşvik ediyor veya onun lehinde bulunuyordu. Ebu Ca¤fer el-Mansur'un istihbaratı Ebu Hanife'nin davranışlarını takibedi-yordu. İbrahim'in hareketi sona erip, işler normale dönünce Ebu Ca¤fer, Ebu Hanife'yi, söylediklerinden dolayı hesaba çekti. Neticede ona işkence yapmak için bir formül buldu. O da Ebu Hanife'yi kadı ta¤yin etmek, kabul etmediği takdirde ona istenilen kötülüğü yapmak düşüncesiydi. Netekim arzusuna ulaştı. Bu meseleyi, fıkhî mezhep¤leri anlatırken, açıklığa kavuşturacağız.

îmam Malik, «Zorla yemin ettirilen kişinin yemini geçerli değil¤dir.» diye fetva verdi. Bunun üzerine Medine'de Muhammed en-Nefs ez-Zekiyye ile beraber isyan edenlerin çoğu Ebu Cafer el-Mansur'a yapılan biatin zorla yapıldığını sanarak İmam Malik'in, hadis-i şe¤rife dayanarak verdiği bu fetvasını, ayaklanmaya bir bahane yaptılar.

İmam Malik'e, Muhammed ve taraftarlarının ayaklanmaları me¤selesi sorulunca, şu cevabı verdiği rivayet edilir: «Eğer ayaklanma, Ömer îbn-i Abdülaziz gibi birisine karşı ise caiz olmaz. Şayet bunun gibi olmayan birine karşı ise, bırakın Allah, zalimin eli ile zalimden intikam alsın. Sonra her ikisini de cezalandırsın.»

Ebu Cafer'in uyanık istihbaratı, îmam Malik'i de gözden kaçır-madı. Medine valisi, îmam Malik'e büyük işkenceler yaptı. Sonra Ebu Cafer, böyle bir emir vermediğini iddia etti.

Fıkhî mezhepleri izah sırasında îmam Malik'in hayatını anlatır¤ken bu meseleyi daha geniş olarak açıklayacağız.

Bu hadiselerden sonra Zeydiye mezhebi zayıfladı. Diğer Şii mez¤hepleri ona galip geldi veya onu içinde eritti yahut bazı prensipleri¤ni ona kabul ettirdi. Bu sebepledir ki daha sonra ortaya çıkan Zey¤diye mensupları, daha üstün bir şahıs bulunduğu halde, ondan daha aşağı derecede olan birinin halife olmasını caiz görmemişler ve böy¤lece Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in halifeliğini kabul etmeyen Rafizîlerden olmuşlardır. Bu yolla Zeydiye mezhebinin en belirgin özelliği kaybolmuştur. Bu itibarla Zeydiye'yi iki kısma ayırabiliriz:

1 — Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in halifeliğini kabul eden ve Ra-fizîlerden sayılmayan önceki Zeydiler.

2 — Bu iki zatın halifeliklerini kabul etmeyen ve Rafizi olan sonraki Zeydîler.

Bugün, Zeydiye mezhebi mensupları Yemen'de bulunmaktadır. Bunlar, ilk Zeydilere daha yakındırlar.[23]